Her işte bir hayır vardır derler, inşallah bu da öyledir. Ne zaman arkadaşımız Çağatay bir organizasyona el atsa, aynı yolları ve keyfi paylaşamıyoruz.
Ve işte bir Akçay talihsizliği. En son siteyi Cumartesi akşamı saat 16:30 da ziyaret ettim. Heyecanla Pazar günü için hazırlıklarımı tamamladım.
Pazar sabahı oldu , saat 05:20 gibi Hatipoğlu'na vardığımda , arkadaşımız Özkan beni şaşkınlıkla karşıladı. Gezinin ertelendiğini öğrendiğimde aynı şaşkınlığa ben de dahil oldum.
İlginç gelen ise sadece Çağatay'ın işinin çıkası sonucu herkesin vazgeçmesiydi. Neyse , Özkan'ın ikram etmiş olduğu sıcak çaydan sonra karar verildi, Erdek mi , Kuşadası mı derken , hazır olan rotaya uydum.
Dilerseniz bundan sonrasını fotograflarla anlatayım:
Sabah saat 05:50 gibi çıktım yola.
Susurlukta bir mola verdim.
Kahvaltımı ettim.
Ya ben yollara alıştım yada yollar bana. Ne çabuk geldim Edremit'e anlayamadım.
Edremit'te fazla oyalanmıyorum, ne de olsa daha önceden gezip görmüştüm diyorum ve soluğu Akçay'da alıyorum.
Maalesef Akçay'dan paylaşabileceğim fotograflar bu kadar. Denizin keyfini çıkartırken dünyayı unuttum diyebilirim.
Çağatay'ın programına buraya kadar uyduk, bundan sonra da uymak lazım tabi ve işte cennetten bir köşe, Hasan Boğuldu (Sutüven) Şelalesi.
Yeterince cerinledikten sonra gezinin beni kesmediğini fark ettim ve yolu biraz uzatmaya karar verdim. Ören sahillerinde suyun sıcaklığına da bir bakayım istedim.
Ören'den birkaç fotograf daha.
Enerji içeceği de kullanmadım ama sanırım kahvaltı iyi gelmiş olmalı ki Özkan telefonla bana ulaştığında Ayvalık'ta idim.
Buraya kadar gelmişken Cunda adasını da bir dolaşayım dedim.
Gün bu kadar güzel olunca insan gezmeye doyamıyor.
Gene şeytanlık geliyor aklıma, son bir tur atıp geriye dönecekken Şeytan Sofrası'nda buluyorum kendimi.
Saatim 16:30'u gösteriyor. Eyvah, hanıma saat 18:00'da evde olacağıma dair bilgi vermiştim.
"Eh artık bir gün için yeter" diye kendimi kandırmaya çalışıyorum. Her ne kadar da yetmese evin yolunu tutuyorum.
Saat 20:30 gibi evime sağ salim ulaşıyorum.