Gezi Raporu...Apalas daglarinda birkac gun...
Reklamlar
-
07 Haziran 2004, 20:12
#1
Adi altinda gezi raporuna basladim ve ilk gunu kaleme alip kendi web siteme yerlestirdim.
http://donald.hypermart.net/MCWeb/Info.htm
Yada daha kisa
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm
den tiklayip girersiniz...
Buraya da aynen gececegim...
Simdilik oradan bakin yorum, soru vb. buraya yazabilirsiniz...
DD
Reklamlar
-
09 Haziran 2004, 21:09
#2
Iste raporum, forum formatina uyarlanmis haliyle asagida.
Ikinci bolumu de siteme yukledim
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm
adresinden Episode 2 diye bakarsiniz...
DD
--------------------------------------------------------------------------------------------
Apalaş Dağlarına doğru kısa bir bahar gezisi..
Birinci gün....
Gectığimiz 20 Mayısta Deyziyle beraber uzun süredir görmek istediğimiz Shenandoah Ulusal Parkı için yaptığımız planları gerçekleştirmek üzere yola koyulduk. Seyahatimizin başlıca amaçları şöyleydi..
• Kuzey Pennsylvania (PA)yı görmek. Bu bölgenin doğa harikası köşeler gizlediğini duyuyordum ne zamandır.
• Cleveland, Ohio (OH) yu görmek,
• Ann Arbor, Michigan (MI) a gidip yıllardır görüşemediğim eski bir dostumu ziyaret etmek, Detroit i görmek,
• Ohio yu Kuzeyden Güneye kesip Ikiteker Klübünden kalem *klavye* arkadaşım “Yturan” ve ailesini ziyaret etmek, tanışmak.
• West Virginia (WV) yı bir Doğu Batı yönünde dağların dikine kesmek,
• Virginia (VA)ya şöyle bir göz atmak ve Shenondoah Ulusal Parkını Güneyden Kuzeye meşhur Blue Ridge Mountain uzerindeki “Skyline Drive” yolundan katetmek.
Harita için AAA ve Microsoft un Streets & Tips printlerinş kullandım. Seyahatte gerçi bu haritalar yeterli oldu ancak dönüşte “bu böyle olmayacak” diye kesenin ağzını açıp bir GPS cihazı satın aldım. GPS kaybolma endişesi olmaksızın daha geniş bir alanı gezip görmenizi, ana arterlere baglı klamaksızın daha özgür ve keyifli bir yolculuk yapabilmenızı sağlıyor.
Neyse gelelim benim rotama...Altta görmekte olduğunuz sarı boyalı hat genel rotamı veriyor. Yaklaşık 4500km diye planlıyorum...bakalım ne çıkacak sonuç
Kırmızı noktalar gecelediğimiz yerler. İlki PA, Rte6 ile 219 un kesiştiği “Lantz Corners”, ikincisi arkadaşımızın evi (üç gece) –Ann Arbor MI, üçüncüsü St Clarisville-OH (Yturan lar), sonra Monongahela Ulusal Ormanı WV(Pokahontas Bölgesi), ve en nihayet Winchester VA.
İlk gün 200km lik bir otoyol seyahati ile Scranton PA ya vardık sabah erkenden. Artık bundan sonra imkan oldukça hiç otoyola çıkmayacaktım. ABD de otoyol seyahatleri son derece sıkıcı oluyor motosıkletçi için. Hiçbir özelliği olmayan dümdüz, aşağı yukarı herkesin aynı hızda gittiği, manzarasız uzun *upuzun* yollar. Hız sınırları dıkkatle takip ediliyor...bunu bilmeme ve çok da dikkatli olmama rağmen bu seyahatte OH da radara yakalanıp 110 Dolar ceza aldım.
Scranton kahvaltı için ideal olmakla beraber planda olmayan “Steam Town” ı ile bir sonraki seyahat için önemli bir noktaya dönüştü haritamda. Ezelden beri lokomotifleri severim. İşte bu Steam Town ABD de yapılmış en ünlü tren ve lokomotifleri barındıran devasa bir müze.
http://www.nps.gov/stea/index.htm adresine bir göz atın, buralara da bir seyahat planlıyorsanız ve benim gibi lokomotifleri severseniz kaçırmayın...
Scranton da kahvaltıya müteakkip Rte 6 (Rte=Route Ara yollara verilen genel isim) yı tutturup batıya doğru yola koyulduk.
Orada da Manhattan Bagelcisini bulmuşuz yani. Bagel Amerikan simidi diyebileceğim, bizim mide alışkanlığımıza uygun bir tür gıda. Krem peynir ve çayla nefis olur. NY Manhattan da meşhurdur.
İşte Rte 6 ya çıktığınızda etrafınızda saatler ve saatlerce size eşlik eden manzaradan birkaç örnek...
Bu günün programında ünlü “Grand Canyon of Pennsylvania” var. Buzul devri buralarda oldukça enteresan geçmiş. Büyük buzullardan birkaçı NY u kazırken bir kısmı da burada büyük bir kanyon açmış. Arizona daki meşhur Büyük Kanyon kadar olmasa da bilinen bir olay.
Akşamüstüne doğru Tioga ya ulaştık ve aynı anda da yağmur bastırdı. Aldırmayıp orman yoluna daldık...
Meraklı olanlar için geniş bilgi alabileceğiniz bir web adresi http://www.visittiogapa.com/grandcanyon.html
Orman yolu nefisti....
İşte kanyona giden yol göründü. Sağdaki giriş otopark, tuvalet, harita vb. Servislerin bulunduğu “ranger” istasyonuna giriyor.
Ve kanyon...yağmur ve alçalmış bulutlar yüzünden dğru dürüst bir görüntü elde edemedik ama görüntü hayli etkileyiciydi. Grand Canyon u görmüş olanınız varsa, onun ormanla kaplı olanı diyebilirim.
Kanyonda nehrın yanısıra bır de demıryolu görüyorsunuz. Tarihi bir buharlı tren turistik sezonda çalışıyormuş.
Derhal not aldım tabii.
Önümüzdeki bir diğer ilginç nokta “Kinzua Bridge” idi.
Kinzua Köprüsü yaklaşık 700 m uzunluğunda, 1882 de yapılmış bir demiryolu köprüsü (aslında bir viyadük). ABD nin ulusal mühendislik dalındaki şaheserlerinden biri olarak muhafaza ediliyor. Köprüyü öğrencilik yıllarında duymuştum, kısmet 25 yıl sonrayaymış görmek...
Fakat maalesef göre göre büyük bir enkaz gördük. Çünkü geçen yıl bölgeye inen bir hortum saatte 180 km hızla köprünün tam üstünden geçmiş ve büyük bir kısmını söküp vadi tabanına yaymış.
Tabii sadece köprüyü değil etrafındaki ormanı da almış göturmüş. Felaketin boyutunu anlatmak mümkün değil.
Kokunç birsey hortum. Yurdumuz çok şanslı bu açıdan.
Sonra yağmur şiddetini artırmaya başladı ama biz 550km yapıp ilk kalacağımız yere gelmiştik.
Lanz Corners, PA.
Arkası var...
-
09 Haziran 2004, 21:12
#3
Çok güzel
Hayatta en büyük eğlence başkasının yapamazsın dediğini yapmaktır.
-
09 Haziran 2004, 21:15
#4
evet gerçekten çok güzell..
dd abide stress denen bir şey kalmamıştır her halde böyle süper geziler sayesinde..
Bilgi;kucuk adami kibirlendirir,vasat adami sasirtir ,buyuk adami ise mutevazi yapar..
-
09 Haziran 2004, 23:04
#5
valla oktay ve siz beni öldüreceksiniz kıskançlıktan getirteceksiniz beni amerikaya
Biz ilhamlarimizi gokten ve gaipten degil dogrudan dogruya hayattan almis bulunuyoruz. K.Atatürk
-
10 Haziran 2004, 00:06
#6
Apalaş Dağlarına gezinin 2. günü...
Evet küçük bir yol kenarı motele attık kapağı...ve yagmur sabaha kadar şiddetinden
bir dirhem kaybetmeden yağdı.
Yatağa uzandım o gece...polislerin sirenleri, bazı sarhoş naraları gelmiyordu...Alt
yada üst kattan gelen, alışık olduğum tıkırtıları duymuyordum. Sadece
yağmur...gözlerimi kapattığımda kendimi asfaltın bir iki karış üstünde uçuyor buldum.
Manzaralar akıyordu etrafımdan...gerisin hatırlamıyorum. Aylardır bu kadar güzel
uyumamıştım.
Sabah mutad meyva kahvaltımızı ettikten sonra yağmur tulumlarını çekip yola attık
kendimizi. Hava yağmurlu ama nefisti. İki dakika geçmeden kendimizi Allegheny
Ormanı içinden geçer bulduk.
Sarı rotam, ok gidiş yönü, kımızı daire gece kaldığımız yer ve orman. 65 x 65 km !
“Allegheny” adını daha onceden duymuştum ama bu tamamen başka bir
konuydu...Dünyanın en büyük lokomotiflerinden biriydi...Nereden bilebilirdim ki iki gün
sonra onunla da karşılaşacağımı!
Işte ormandan bir görüntü...resmi ilgili siteden aldım çünkü sağanak yağıştan
makineyi çıkartamadım bile...
Bu arada size “Ulu Bilge Google Efendi Hazretleri” yardımı size birkaç link vereyim,
http://www.google.com/search?sourcei...legheny+forest
Yine bu arada o haritada gördüğünüz baraj gölü ve barajın elektrik tribünleri de çok
ilginçmiş ama deli gibi yağan yağmurdan dolayı ziyareti kısa kesip tüydük oradan.
http://www.allegheny-vacation.com/dam.html
Linkinden bakarsınız siz de benim gibi...
Uzatmayalım, bir iki saat sonra yağmur dindi şansımıza...
Durduk bir yerde...yemek vakti...
Nefıs bir salata....sonra gittikçe açan havanın tesiri ile de batıya..daha batıya doğru
koyulduk yola.
Yağmurluklarımızı cıkartmaya cesaret edemedik ama....
Trafik tabelalarından yapılmış manzaralar, çiçekler ....bende görmemiştim böylesini,
ne güzel fikir !
Sonra başladı hava açmaya..
Bazı direklerde sarı kurdelalar görüyorsunuz...Askerde sevgilisi, kocası çocuğu
olanlar asıyor. Savaşlar hiç olmasa olmazmı? Nedir paylaşamadığımız sanki şu
ölümlü dünyada bilmem...
Havanın açması yüzümüzü güldürüyor doğrusu...Rte 6 hiç bitmesin istiyorum...
Ama her güzel şeyin olduğu gibi 6 numaralı yolun da sonu gelıyor...yani bizim için,
çünkü bu Rte 6 ABD yi sahilden sahile kateden 80 No lu Otoyola çoğu kez paralel
olarak California ya kadar gidiyor...Tam 3652 Mil yani Yaklaşık 6 bin km. !
6 Numaranin sonunda bizi Cleveland, OH bekliyor. Ancak fazla ayıracak vaktimiz
kalmadı önümğzde hala ciddi yol var ve arkadaşlarımız Ann Arbor da bekliyor
akşama. Tabiiki uğrayıp gerçek bir öğle yemeği yemem lazım, açlıktan ölüyorum...
İşte Cleveland...Tertemiz, küçük, bakımlı, göl kıyısında derli toplu bir şehir.
Göl dediğim Erie, kabaca 400 x 100 km büyüklüğünde bir su birikintisi. (Marmara
denizi 80 x 200 km gibidir)
Size birkaç Cleveland resmi...
(Bu arada...Hava açık ama garip de bir pus var...Neler oluyor ?...)
Fazla kalamadık bu güzel şehirde, yemeğimizi yiyip, yağmurlukları paketleyip 80
numaralı otoyola çıkıp “bastırdım”.
İyi halt ettim tabii...
110 Gringo Doları tuttu ceza...Allahtan mahkemeye sevketmedi...insaflıymış...
Neyse...yola devam ederken karşıda kara bulutlar yoğunlaşmaya başladı...biz de
kahramanca o karanlık ufka doğru devam ettik.
Halbuki birazdan başımıza gelecekleri bilseydim bir yeraltı sığınağına girerdim.
Bugünlük bu kadar macera yeter değilmi?
Arkası var daha...
-
10 Haziran 2004, 20:18
#7
Admin
Gps gerçekten kaybolma derdine son verebilir ama malesef Türkiye henüz yok bildigim kadarıyla.
Radara kaç km ile yakalandınız acaba ?
Yollar gercekten cok guzelmis ?
Gezinin devamın merak ediyorum dizi film gibi oldu
-
10 Haziran 2004, 22:45
#8
Buyuk bir hizla 3. episodu da bitirdim...Tabii web sitemde de yer aldi.
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm
Altta forum formatinda...iyi eglenceler.......
-----------------------------
Episode #3, Apalas daglarina dogru bir gezi....
Ikinci günün devami...
Nerede kalmistik...evet, cezayi yiyip rahatladiktan sonra daha üsturuplu bir hizla batiya dogru yolumuza devam ediyorduk, ve bahsettigim gibi ilerde bazi bulutlar toplaniyor, ufuk kararmaya basliyordu. Bu arada Ohio eyaletinde oldugumuz düüümdüz ovalara indigimizden kendini iyice belli etmeye baslamisti. Efenim OH da yazlar sicak ve kurak, kislar iliman ve yagislidir, pamuk tütün ve sekerpancari yetismez buralarda...daha ziyade patates, misir yahu ne diyorum ben...dalip gitmisim...
Neyse...hava karadikça karardi...otoyol ip gibi gidiyor, yagmur gelecek belli...durup tulumlarimizi giyecek bir yer bakiniyordum ki birden birisi elektrigi kapatti. !
Evet birden gece oldu sanki...farlari yanmayanlar farlarini yakti, bütün araçlar fren
yapip yavaslamaya basladilar...birdan bir km ilerisinin görünmedigini farkettim....saga baktim sag tarafta da hiç birsey yoktu...
NE?!? Hiçbirsey yok mu? Demeye kalmadan yüz metre ilerdeki tirlarin üç seritili otoyolda dansetmeye basladiklarini, binek otomobillerinin kendilerini emniyet sertlerine atmaya basladiklarini gördüm...Amanin demeye kalmadan rüzgar bomba gibi patladi sagimda... 8O
Sag önümdeki tirin dorseyi benim önümdeki seride geçti ve geri döndü ! Motor ayni Ikiteker den arkadasim "Sbank"in gözlemindeki gibi saga yatti, neredeyse pegler sürtecek...ya Allah diye sol kontra ile kaldirdim, bir taraftanda tanka yapismisim, Daisy de sirtima yapismis kelime-i sehadet getiriyor, bende böbreklerim vasitasiyla dinliyor, duraksamalarda "amin" diyordum... :roll:
Biraz abarttim galiba... :wink: herneyse, rüzgar feciydi ve kaldirdigi çöp, toz toprak, uçusan dallar-yapraklardan zaten kapkaranlik olmus havada gözgözü görmez haldeydi...zar zor en sag seride kaçip biraz yavasladim ve ayni anda yakinimizda bir yere düsen simsek ilerde bir köprüyü aydinlatti. Ayni anda da yagmur bosandi...
Hemen köprü altina sigindik ve motoru asfalt tarafinda terkedip kendimiz iyice diplere biryere saklandik. Hortum geliyor saniyordum. Gerçi bizi köprüyle birlikte söker alirdi herhalde ama...baska yapacak birsey yoktu...
Evet inanmayacaksiniz ama, tam o sirada altina girdigimiz köprüye yildirim düstü! 8O
Abartmiyorum, bir karis zipladik. :D Büyük bir sans eseri kasklarimiz ve kulakliklarimiz hala kafamizdaydi...normalde herhalde sagir olurdum o sesten...yada belki geçici olarak.
Yaklasik 20 dakika sonra ortalik biraz sakinlesti, aydinlandi. Gerçi yagmur ve simsek "yagmuru" hala devam ediyordu (ömrümde hiç bu kadar simsegi bir arada görmemistim) ama mo yanina gittik. Iste orada makineyi çikartip sunu çekebildim...
Tabii bu resimde olayi anlatan bir sey yok ama bana bundan sonra çok sey anlatacak...
Yolun sonrasi 120km agir yagmur ve simsekler arasinda geçti...en sonunda Michigan (MI) a geldik.
Sari=rota, ok=yönümüz, kimizi daire= firtinaya yakalandigimiz yer, çift daire= hedef ! Ann Arbor.
Siyah daire yagmurun dindigi yer asagi yukari ve alttaki fotografi çektigimiz yer.
Havanin nasil karadigi biraz anlasiliyor, ilerisi açik birazdan duracagim bir mola için.
Hava aydinlandi yine...nihayet bir mola yerindeyiz. Michigan Welcome Center.
Bir iki saat sonra arkadaslarimiza kavustuk...Firtina oradan da geçmis...agir dolu tahribati vardi bahçelerde. Arkadasim findik büyüklügünde dolulardan olusan öbekleri gösterdi..iyiki bize denk gelmemis. Motosiklette dolu rezalet oluyor. Geçen sene yakalanmistim. Makineli tüfekle vurulmus gibi oluyorsunuz...saka bir yana oldukça tehlikeli aslinda...
Yaklasik 700km lik ikinci günümüzü nefis bir kadeh Kaliforniya sarabi ile noktaladik o gece.
Ne zaman nasil nereye yattigimi pek hatirlamiyorum zaten...
Yarin program muhtelif. Detroit i merak ediyorum...Otomotiv müzesini...her yeri merak ediyorum ve sadece Cumartesi-Pazar imiz var...
Arkasi olmaz olurmu ? var tabii...
-
11 Haziran 2004, 10:29
#9
Apalaş Dağlarına bir gezi...Episode 4...
Yazının orijinali fotograflarin tamami ile birlikte (forum da cok yer tutuyor) malum
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm de...
----------------------------------------
Evet sıra 3. güne
geldi.
Ertesi gün, Cumartesi, sabahın köründe -10civarı yani – Kalkıp sevgili arkadaşlarımızın inanılmaz
“the-hafta-sonu-kahvaltı-şöleni” ile güne
başladık.
Efendim, ben takıntılı adamım kahvaltıda sadece meyva yerim...
O yüzden bunun kavgası bir gün önce verildi. Ev sahibi de asabi bir adam...ille birlikte kahvaltı
edilecek diye tutturdu...
Yani ben meyva yesem de onlar çay, sucuk, yumurta, reçeller, peynir çeşitleri, ekmek çeşitleri vs
tıkınsalar aynı masada olmuyor...Boğazlarına dizilirmiş.
Bunun üzerine varılan konsensus şöyle gerçekleşti: Sabah 7:bilmemkaç gibi uyandırılıp meyvam
yedirildi...(artık kulağımamı soktum muzu ne yaptım bilmiyorum) ve tekrar uyutuldum.
Bu yöntemle onların kahvaltısı bana “brunch” - öğle yemeği oldu...Hepberaber kahvaltı sofrasına
oturulma projesi gerçekleştirildi... (okuyorsunuz bunları değilmi...)Türk milleti olarak zekiyizdir
vesselam...
Herneyse uzatmayayım. Arabaya atlanıldı ve Detroite doğru yola
koyulundu...
Detroit e gidip te Henry Ford u anmadan geçilirmi? Ford otomobilin mucidi değil ama “Babası”
desem yanlış olmaz
herhalde...
1863 de doğmuş ve çocukluğunda çırak olarak bir atölyede şalışmaya başlamış burada.
Daha sonra Edison un ampul fabikasına geçmiş, ve makine dünyasına girmiş. Araçlar Ford un
ilgisi odağı...
bu genç yaşlarda ilk otomobilini yapıyor kendi imkanlarıyla. “Quadricycle” (Quadricycle’konusunda
bir link vereyim
meraklısına...)
http://www.hfmgv.org/exhibits/showroom/1896/quad.html
Burada Henry Ford u ilk otomobillerden birinde, “Quadricycle” da görüyorsunuz...
Bu işe kendini adayan Ford, küçük bir atölye ile otomobil üretimine başlıyor 1903 de...
Ford Motor Company. Sahibi ve Mühendis H. Ford.
Şirket kısa zamanda iyi iş yapmaya başlıyor ve Ford otomobilin herkes tarafından alınabilen,
kullanılabilen, ucuz, standart bir araç olması üzerine çalışmasını yönlendiriyor.
Aklında “T Model” kendi dizaynı bir otomobil var. İlk T leri üretmeye başladıktan kısa süre sonra
Ford dünyayı
değiştiren icadını,
“montaj hattı” ve seri üretimde standardizasyonu icat ediyor.
Bu” T “nin şasesi. Ve yanında da 1908 model bir “T Roadster”
1918 de ABD deki otomobillerin yarısı T model, Ford Motor Co. Dünyanın en büyük otomobil
fabrikası haline geliyor.
1910 sonları - 1920 başlarında Ford Rouge nehri kıyısında ilk seri üretim otomobil fabrikasını
gerçekleştirdi.
Dearborn, MI...detroit yakinlarinda minicik bir şehir. Bu görüntü oradan. Yıl 1930, Rouge Fabrikası.
81,000 işçi çalşıyor...630 dönüm kapalı alanı var. Cam, çelik. Kauçuk...otomobil icin e gerekiyorsa
herşey aynı çatı
altında şekilleniyormuş.
Bu üstte gördüğünüz makine bir buhar-gaz türbini...1916 da imal edilmiş ve otomobil fabrikasındaki
makinelere güç
sağlamış. 6000 Beygir gücünde...
Bu kadar tarih herkese yeter sanırım...
Şimdi biraz da müze gezlim, bakalım neler var ...
Müze dediğim öyle bir günde gezilecek gibi değil haliyle ancak başka çaremiz yok...
Bir önceki fırtınalı günün yorgunluğu ve sıcak yatağın + tatil gününün rehavetiyle sabah erken
çıkamadık üstelik...
Müzeye girdiğimizde karşımıza dev bir DC3 Douglas çıkıyor...
Bu yukardaki bebek 1975 de müzeye hediye edilmeden evvel 12 Milyon mil uçarak,
gelmiş geçmiş bütün uçakların rekorunu kırmış bulunuyor.
Toplam 100 bin mil taksi yapmış (dünya etrafını 4 kez tekerlek üstünde pistte yürüyerek dolaşmış
hesabım doğruysa) ,
25 bin buji, 136 motor harcamış ve toplam yakl. 85 bin saat uçmuş...(85000/24....10 yıl sürekli
uçmuş yani gulp...
.)
Müzenin pek çok bölümünden biri havacılık kahramanları ve havacılığa ayrılmış.
Altta Wright kardeşlerle ilgili bir canlandırma var. Oldukça etkileyiciydi.
Otomobillere tabiki inanılmaz büyüklükte bir yer ayrılmıştı.
Yukarda plakasında “Horseless Carriage” –Atsız Araba- yazan nefis bir parça görüyorsunuz.
Giriş sırasına göre önce karşınıza ABD başkanlarının arabaları çıkıyor. Ta başlangıçtan bugüne
kadar hepsi var.
Kennedy nin Dallasta suikasta uğradığı araba da oradaydı...
Eski başkanların arabalarından bir örnek daha...
Allegheny Lokomotifi
Allegheny ormanından geçerken bahsetmiştim bu adı biliyorum diye...işte buydu.
2. dünya savaşı sırasında büyük miktarda hammadde, kömür vb. Malzemeyi kısa sürede taşımak
amacıyla inşa
edilmiş dünyanın
en büyük buharlı lokomotiflerınden biri. 600 ton ağırlığında. Tam yüklü haliyle saatte 100 km hız
yapabilen bu dev,
müzenin gözdesi...
benim de aklımda kalan en etkili parçasıydı. Allegheny Dağlarında çalıştğı için bu isim verilmiş. Söz
konusu dağlar
Apalaş dağ grubunun bir parçası.
Mearklısına not: Bu bir 2-6-6-6
Bu da kar küreleyip kış şartlarında demiryollarını yol açmak için kullanılan bir “plower”...hemen
yanında da ilk lokomotif
örneklerinden biri duruyor.
İşte ilk otomobillerden...bu kadar güzel bir dizayn hiç görmemiştim
Hemen yanında 64 Mustang. İlk Mustang ı sanırım 65-67 yılları arasında görmüş ve aşık olmuştum.
Yanlış okumuyorsunuz, türbin motorlu bir otomobil. Chreysler 1964 te bu dizaynı yaratıyor ve Ghia
İtaly ye sipariş
ediyor. Ancak mekanik sorunlar bir türlü çözülemiyor ve proje yatıyor...50 adet üretilmiş bunlardan.
Objektife takılanlardan...
Birtakım sulu insanlar...muhatap olmamak lazım bunlarla. Turist
işte...
Böyle bir bisiklet dünyada hayal edemezdiniz...Donald Amcanıza dua edin..
Bir de 10 kişilik bir tandem bisiklet vardı ama fotografı iyi çıkmadı pek...
Buyrun önde oturan kaptan. Sonraki pilyon, mılyon, zilyon, bilyon....
..
Ve tabii onlarca tarihi motosiklet...
Müzedeki en beğendiğim bisiklet buydu....Zerafete bakarmısınız...
Vee işte çocukluğumun, haydi gençliğimin diyeyim, hayallerinden biri Cadillac Eldorado. Bukadar
güzel bir makine
olabilirmi yarabbi....
İyi de bu rapor bu gidişle bitmeyecek...En iyisi bu müzeden çıkartayım sizi...
Haftaya 5. Episodla devam...
Şaka şaka...
Yarınki episodda Detroit City var..Hatta buyrun bir “sneak preview”
. Eee...aslında yarın diye söz veremem...haftasonu “Woodstock” gidiyorum kamp yapmaya...
Evet o meşhur
Woodstock
-
13 Haziran 2004, 00:03
#10
var diye biliyorum gps türkiye'de, babamın maceracı bi arkadaşı var onun gps'i vardı.
gps gerçekten kaybolma derdine son veriyo özellikle kamplarda filan çok işe yarıyo, mesela bulunduğunuz yeri işaretliyosunuz sonra izleme komutuyla nerelerden gittiğiniz aletin ekranında işaretleniyo, hansel ve greteldeki ekmek parçaları gibi bu sayede rahatça geri dönebiliosunuz, ayrıca yol bulurken filan da işe yarıyo. yeterince gelişmiş (ve doğal olarak yeterince pahalı) versiyonlarında direkt uydu fotoğrafı ile çalışıyorsunuz. gelecekte ben de almayı planlıyorum (ama yakın bi gelecek değil maalesef )
-
14 Haziran 2004, 07:34
#11
Skullhunter adlı üyeden alıntı
Gps gerçekten kaybolma derdine son verebilir ama malesef Türkiye henüz yok bildigim kadarıyla.
Radara kaç km ile yakalandınız acaba ?
Yollar gercekten cok guzelmis ?
Gezinin devamın merak ediyorum dizi film gibi oldu
75mph ile yakalandim...izin verilen 65mph idi. 70 e kadar bir sey demezler pek...
GPS uydulari her yerde var...PGS cihazlari da vardir, da detayli haritalar olmayabilir tabii. Ornegin burada "benzin istasyonu" diye sordugum zaman bana en yakinindan baslayarak civardaki butun istasyonlari adres ve telefon numaralari ile, haritasiyla veriyor. ABD deki "butun" sokaklar / ara sokaklar / toprak yollar/ parklar nehirler/ goller vs. isaretlenmis. Avrupa da keza.
Yani uydular ve cihaz var ve heryerde kullanilanilabilir, ama o bolge icin talep olmasi lazim ki adamlar o bilgileri toplayip girsin database e...
O da olur Turkiyede.
DD
-
14 Haziran 2004, 10:17
#12
-
14 Haziran 2004, 14:17
#13
çift silindirli motor gibi işte, yan yana pedal çeviriolar biraz genişçe yani
-
15 Haziran 2004, 23:02
#14
5. kismi yolladim web siteme..
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm
Yakinda burada.
-
16 Haziran 2004, 01:08
#15
Apalaş Dağlarına bir gezi...Episode 5...
Siteme yukledim...yakinda burada tabii.
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm
----------------------------------------------------------------------
Apalaş dağlarına bir gezi...Episode 5...
----------------------------------------
4. gün, günlerden tatil, yani Pazar...
Yine yataktan kalkışı müteakkiben bermutad...yahu bende Angut Celebi gibi yazmaya başladım galiba...
Yani benim özel kahvaltımı ”peşisıra“ “alışılageldiği gibi” the-hafta-sonu-kahvaltı-şöleni” ile güne başlayacaktık ki
arkadaşlarımızın Henry Ford otelinde brunch sürprizi üzerine yine yollara revan olduk.
Otel hemen müzenin yanında, Kolonial tarzda 1931 yılında Henry Ford tarafından yaptırılmış
222 odalı, küçük ama enfes bir bina. Oralara yolunuz düşerse gidersiniz www.marriott.com/dtwdi .
Brunch (kahvaltı öğle yemeği karışımı yeni icat kelimelerden, *breakfast + lunch=brunch* ) ın
nefis olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Daha sonra Detroitin içlerine doğru devam ettik geziye... Güzel şehir MİŞ burası...
Otomobil sanayiinin başka şehirlere kayması nedeniyle yavaş yavaş terkediliyor.
Inanılmaz dev binalar terkedilmiş boş duruyor.
Sokaklarda yuvarlanan çalılar ve geri planda ağustos böceği sesleri yok ama...ne bileyim mahzun bir şehir burası.
Alttaki enfes binaya bir bakın...
Bir de şu detaya bakın...yazık günah vallahi...
Bunun gibi klasik, modern pek çok bina gördüm...sonra arabadan kurtulup yürüyebileceğimiz bir bölgeye geldik...
”Greektown”...!
Yanyana pek çok restoran, bar, pastahane, alışveriş merkezi ve ahtta dev bir kumarhaneden oluşan
birkaç blok şehir merkezi burası.
Epey yürüdükten sonra şehri görmenin bir başka yöntemi daha olduğunu farkedip
“People Mover” denen bir tür “hafif metro”ya binip bir tur attık...
En ustteki resim, solda boş ofis binaları.
Altindaki resim; GM genel merkez ofisleri...
Karşı sahilde görünen yer Kanada aslında, Windsor...Arada “River Rouge” adlı nehir / kanal var.
Erie gölünden St.Clair diye küçük bir göle, oradan da büyük Huron gölüne bağlanıyorsunuz.
Huron 350 X 400 km gibi bir göl. Neredyse Ege Denizi...
Bu zat bilmiyorum kaç yıldır tren bekliyor burada ama, ağaç olma olayını aşmış, bronz kesilmiş...
Bır de MM li Andy Warhol lu bir detay size Detroit sokaklarından...
İşte bir de harita ile oryantasyonunuzu tamalayalım.
Bunlarda üremek üzere güneye, yani buralara göçetmiş Kanada kazları. Bizdeki martılar,
yada daha doğrusu Hindistandaki kutsal inekler gibi her yerde dolaşıyorlar,
ailece caddelerde karşıdan karşıya geçiyorlar trafik durup yol veriyor tabii...
Beslemek yasak göya ama Daisy yi tutabilene aşkolsun...
Daha sonra Ann Arbor a gidip biraz dolaştık...Üniversite şehri AA, nefis kütüphaneler var...
Ve daha da sonra hazırlıklar için döndük eve, daha yolun yarısında bile değildik
ve yarın önümüzde aşılacak koca bir Ohio devleti ve buluşulacak Yturan ailesi vardı...
Daha bakalım ne kadar devam edecek...
-
17 Haziran 2004, 03:41
#16
http://donald.hypermart.net/MCRide/Ride.htm de...
Episod 6 yayina girdi...yakinda burad da girecek...
-
17 Haziran 2004, 08:36
#17
Episode 6…
Karanin derinliklerine dogru…Dağlar dağlar...
Daha çok var dağlara...
--------------------------------------------------
Pazartesi sabaha karşı şiddetli gökgürültüleri ve sağnak yağışın hışmı ile uyandım...ancak
Allahtan daha sonra yağış dindi.
Yola biraz geç çıktık hem vedalaşma töreni hem de ortalık biraz kurusun diye; ve güneye
doğru yola koyulduk.
Hesabımca önümüzde 450km yol vardı ve Ohio düzlüklerinden başka görecek pek de bir
şey yoktu...
İşte harita...
Ancak yola çıktıktan 15 dakika sonra yol kenarında gördüğüm bir tabela buralarda görecek
çok şey olduğunun işaretçisiydi...
Maalesef fotografını çekemediğim tabelada şöyle diyordu:
“Burası hapishane arazisidir, yol kenarından otostopçu almayınız”
Umpfh diye bir ses çıkardığımı hatırlıyorum.
Sonra OH ya girdiğimizde sert bir rüzgar sğanağı başladı. Yol ufuktan ufka gidiyor ve yatay,
güçlü ve basıncını sabit olarak 8-10 sn tutan, giden gelen bir rüzgar.
İşte orada rüzgarda motorun ne tarafa nasıl yattığı, kontra tekniğini nasıl uygulamak gerektiği
vs. Teorilerinin alayını kanıtladım.
Haydi biraz yol manzaraları ile rapora renk katalım...
Işte aynı harita önümde...bizde yalan yok!
Ve işte biraz “Wide open spaces of Ohio”
Diye işte böyle giderken karşıdan yıllardır görünüşünü bile unuttuğum bir vasıta belirdi...bir at
arabası! Buralarda “Buggy” deniyor. Karakteristik bir dizaynı var.
Amish (Eymiş diye okunuyor) lerin ülkesine girmiştik. Bu insanlar Avrupadan buraya
göçlerle gelmiş, çoğunlukla Alman gerisi Hollanda-Danimarka-İsveç gibi kuzey ülkesi kanı
taşıyor, çok enteresan bir hayat tarzı sürdürüyorlar. Kendilerine has bir dilleri var, Almancaya
çok benzemekle beraber bir Almanın anlaması olanaksız bu dili. Ya da çok zor diyelim.
Dindar ve mutassıp bir yapıdalar, elektrikli-modern hiçbir eşya kullanmıyorlar. Evlerinde TV,
telefon vs yok yani. Çiftçilikle geçimlerini sağlıyor, kendi diktikleri-ördükleri kıyafetleri giyiyor,
doğal olmayan hiçbirşey yiyip içmiyorlar. Kıyafetlerinde düğme yok, kopça kullanıyor,
erkekler muhakkak sakal bırakıyor ve kızlar Amish olmayan erkeklerle evlenemiyorlar.
Yaklaşık 100 bin Amish var ABD de, oy kullanmıyor ve askere de gitmiyorlar.
Oldukça da misafirperver insanlar. Denemedik ama istediğiniz eve gidip “tanrı misafiri” diye
misafir olabiliyormuşsunuz. Zaten bu şekilde turizm geliri hayli yüksek Amish köyleri var.
Günümüz dünyasından bıkıp usanıp biraz kafa dinlemek isteyen insanlar buralara kaçıp
geliyor, bir Amish köyünde bir iki hafta kalıp, süt sağıp tarla çapalayıp kendine geliyor.
Benim de bir niyetim var bunu yapmaya...bir başka sefere inşallah. Köyler, evler inanılmaz
titizlik ve tertipte...
Yol boyunca bu uyarılardan ve bu insanlardan görmek mümkün. “Buggy” ler ise heryerde...
Bu insanlarla ilgili teferruatı şu linkten de alabilirsiniz tabii http://www.amish.net
Sonra manzaranın akış hızını gaz kolunu uygun yönde döndürerek ayarlıyorum...ve yola
devam...
Derken Cadiz diye bir kasabaya düştü yolumuz...
Eh, buraya kadar gelmişken Clark Gable ı ziyaret etmeden geçemezdik her halde...
C. Gable burada doğmuş, büyümüş...evini de müze haline getirmişler haliyle...GWTW (Gone
with the wind – ünlü filmi) House diyorlar.
Evet Gable, the king of Hollywood, u da ziyaret ettikten sonra sırada ziyaret edeceğimiz tek
bir adres kalmıştı...Yturan ve ailesi...
Ama bir sonraki episodu bekleyebilirler diye düşünüyorum...arkası yarınınınınııııınnn !
-
17 Haziran 2004, 08:57
#18
-
17 Haziran 2004, 10:23
#19
ya inanılmaz güzel..Bi gün yaşamak nasip olsun ne diyim...
-
17 Haziran 2004, 16:37
#20
Skullhunter adlı üyeden alıntı
Gps gerçekten kaybolma derdine son verebilir ama malesef Türkiye henüz yok bildigim kadarıyla.
Türkiyede var. Hatta cadde cadde, sokak sokak. İstanbul'da gezerken ben kullandım şahsen
http://www.gpsturk.net/gpsturk.html
çok zevkli bişi. Mesela düşünün hepimizde var. Artık yer değil koordinat söyleriz buluşmalar için
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)
Bu Konudaki Etiketler