Merhaba
Pazar günü yapmayı planlalığım Anavarza Örenyeri gezisi özel bir sebep nedeniyle cumartesi gününe almak zorunda kaldım. Mail attığım ve elimde telefonu olan arkadaşlara durumu bildirdim. Forumumza Osmaniye'den katılan airman arkadaşımız 'a haber veremediğim için Pazar günü arkadaşımız tek olarak geziyi gerçekleştirmiş. Başka bir gezide beraber gezmek ümidiyle kendisine ilgisi için teşekkür ediyorum.
Gelelim gezi yazımıza. Cumartesi günü saat 11:30 civarı yola çıkmayı başardık. 2 motor 3 kişi olarak geziye başladık. Ceyhan'dan Kozan yoluna girdik ve çok güzel manzaralar eşliğinde Dilekkaya köyüne vardık. Daha köyün girişinde bizi eski kent surları karşıladı. Adımınızı attığınız her yerde tarihi bir anıt görüyorsunuz. Zaten köy komple sit alanı ilan edilip korumaya alınmış. Çivi bile çakamıyorsunuz.
T.C. Adana Valiliği İl Turizm Müdürlüğü'nce hazırlanmış Örenyeri çizimi.
Tarihçesi
Antik Kilikya: ANAVARZA
Roma İmparatorluğu döneminde Caesarea veya Anazarbus olarak anılan yer, Adana İli Kozan ilçesinin 28km. güneyindedir. Antik şehir duvarlarının hemen dışına kurulmuş küçük köyün ismi Dilekkaya'dır.
Kentin Roma İmparatorluk devri öncesi tarihi hakkında hemen hemen hiç bir bilgi yoktur. M.Ö. 19 yılında kenti ziyaret eden İmparator Augustus tarafından Caesarea adını akarak "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlanmıştır. anavarza Roma İmparatorluk devrinin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık gösteremeyerek Kilikya eyaleti başkenti Tarsus'un gölgesinde kalmıştır.
Roma İmparatorları'ndan Septimius Severus'un Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus'un tarafını tutan kent, onun Niger'i 194 yılında İssos'ta yenerek İmparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilerek tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır.
M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropilisi olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S. 4.y.y'da İsauria'lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza İmparator II. Theodisius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia Secunda (ikinci kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator Justinianus tarafından onartılarak Jistiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem felaketine uğramıştır. 6.y.y.'da kent büyük bir veba salgınına uğramıştır.
İslam'ın yükselmesini takip eden kargaşa dolu yüzyıllarda Anavarza, Araplar ve Bizanslıları arasında tampon bölge olarak kalmış ve sık sık bu iki taraf arasında el değiştirmiştir. 796'da Harun el-Reşit şehri yeniden kurduktan sonra 9.y.y.'ın ortalarında Halife Mutavakil (846-861) Sis kalesini yeniden yaptırırken, anavarza'da da aktif çalışmalar yapmıştır. Batı kapısının dışında olan bir kule harabesinde bulunan Kufi dilindeki bir kitabe parçasında onun adı geçer.
10.y.y'da Ayn Zarba yine yıkılmaya yüz tutmuş bir Arap şehri iken, üç milyon dirhem gibi çok muazzam miktarda para harcayarak Hamdani hanedanı Seyfüddevle şehri yeniden müstahkem hale getirmiştir. Bundan sonra yeniden Bizanslıların ilgi odağı olmuş ve zaferle sonuçlanan 964 seferinde Nicephorus Phocas Tarsus ve Mopsuhestia dahil, önemli bir çok kale ile birlikte Anavarza'yı da ele geçirmiştir.
Son defa olarak, Memluklüler 1375'te Küçük Ermenistan Krallığını yıktığında tammen harap oldu ve antik yerleşim yeri o zamandan bu yana bir daha kullanılmadı.
Kaynak: T.C. Adana Valiliği İl Turizm Mürüdlüğünce hazırlanan Anavarza Broşürü.
İşte köye ilk giriş resimlerimiz
Berker köy girişinde.
İşte Anavarza Kalesi
Batı Şehir Kapısı.
Koyunların otladığı bu alanın altı komple şehir. Tabi yapıların duvarları günümüze kadar gelmese bile toprak altından birçok mozaiğin çıkacağına inanıyorum.
Dilekkaya köyünde eserlere yıllardık bekçilik yapan, kendi bahçesinde bulduğu mozaiği hemen turizm bakanlığına bildiren Hatun DİNÇER teyzemizle tanışıyoruz. Kendisini televizyonda bir röportajında izlemiştim. Kendi evinde kurduğu müzeyi bize gezdirdi ve Anavarza efsanesini anlattı. Şu an kendisi emekli olmuş yerine oğlu devam ediyor.
Hatun DİNÇER ve Ben
Bu mozaik efsaneyi özetler nitelikte. Bu mozaik'in 3m altında efsanede bahsi geçen prensesin mezarı olduğu söyleniyor.
Gelelim efsanemize.
Gelelim Mozaik'in üzerinde tasvir edilenlerin manalarına.Vaktiyle Anavarza yiğit insanların, güzel kızların yaşadığı büyük bir şehirmiş. Kent ve kale dıştan gelecek her tehlikeye karşı koyabilecek durumdaymış. O zamanlarda şehirde yaşayan taş ustaları taştan oymalarla evleri, meydanları süsler, insana şaşkınlık verecek hayranlık uyandıracak eserleri yaratırlarmış.
Gündüzleri halk, kentten çıkar, tarlada bayırda işini görür, akşam olduğunda kente geri dönermiş. Kentin dışı derin hendeklerle ve yüksek duvarlarla çevriliymiş. Kentin kapısındaki asma köprüden başka içeri girilebilecek hiçbir yer yokmuş.
Halk bu güzel kentte huzur içinde yaşarmış. Akşamları her ev kahkahayla dolarmış, ağıtlar şarkı diye söylenirmiş. Halk mutluymuş, tabii ki kentin kralı da mutluymuş, günler böyle gelir geçermiş.
Anavarza Kralı’nın (Aya sen doğma, ben doğayım) diyen dünya güzeli bir kızı varmış. Bu kız akıllı mı akıllı, güzel mi güzelmiş. Gel gör ki, günlerden bir gün işte bu kız yüzünden kentin huzuru kaçmış, Kralın o gülen yüzü kararmış, kaşları çatılmış.
Bir gün Sis Kralı’nın elçisi (şimdiki Kozan'ın), Anavarza Kralı’na gelmiş.
- Ulu Sis Kralı adına yüce Anavarza Kralına saygılarımı sunarım, demiş.
Kral :
- Söyle bakalım ne diler kralın bizden? Deyince de elçi :
- Kralım kızınızı oğluna ister.
- Yaa, öyle mi?
- Evet yüce kralım.
- Ya isteğini kabul etmezsem?
- Ulu Kralım bunu da düşünmüştür. Kızınızı oğluna vermezseniz, Krallığınıza savaş açacağını bildirmekle görevli bulunuyorum.
- Savaş diler demek?
- Hayır … Ama …
- Sis Kralına söyle, bu işi düşünmemiz gerekir.
Anavarza Kralı işte böyle demiş.
Dert geldi mi üst üste gelirmiş. Sis Kralı’nın elçisi gidince bu defa Misis Kralı’nın elçisi kapıya dayanmış. O da Misis Kralı’nın oğluna istemeye gelmiş. O da aynı istek ve tehditler de bulunmuş.
Anavarza Kralı, çok halim selim, iyi yürekli bir insanmış. Ne yapacağına karar verememiş, dalmış kara düşüncelere. Durum çok çetin. Kızını bu krallardan hangisinin oğluna verse diğeri yine kendi halkına savaş açacak. Belki de ülkesi elden gidecek. Hiçbirine vermezse bu defa iki ülke halkı ile savaşmak zorunda kalınacak diye düşünüp durmuş.
Kız babasının haline çok üzülmüş yüerğinden vurulmuş, babasına :
- Olur mu Kral babam. Ben senin kızın değil miyim? Bana derdini niçin açmazsın? Diye kahırlanmış.
Kral :
- Kızım, güvercen topuklu yavrum demiş. Çok haklısın. Bilmem ki ne etsem. Sis Kralı elçi göndermiş, oğluna seni ister. Misis Kralı da elçi göndermiş. O da oğluna seni ister. Vermezsem, savaş açılacak, hangisine peki desem yine olacağı bu. Ne yapmalı bilemedim demiş.
Kız gülmüş :
- Ondan kolay ne var?
- Şeytan bile çözemez bu düğümü kızım, demiş Kral.
Kız :
- Hayır Kral babam; bundan kolay bir şey yok. Dersen ki onlara, ben kızımı veririm, veririm ama, bir koşulum var. Anavarza’nın suyu az. Buraya bol suyu ilk önce kim getirirse, onun oğluna veririm kızımı. Onlara böyle söyleyin siz. Gerisine karışmayın.
- Bak işte, bunu hiç düşünmemiştim. O zaman savaşsız çözeriz bu işi.
- Elbette babacığım. Halkımız rahat, huzur içinde yaşıyor. Onların benim yüzümden acılara katlanmalarını, ölmlerini istemem hiç, demiş.
Böylece aradan günler geçmiş her iki kralın elçileri, Anvarza Kralı’nın kararını öğrenmek üzere Anavarza’ya gelmişler. Kral onlara kızının öğrettiğini söylemiş.
- Anavarza’ya bol suyu ilk getirenin oğluna kızımı vereceğim. Kararımı krallarınıza böyle iletiniz.
Elçiler bu kararı hemen kendi krallarına iletmişler.
Bunun üzerine, Sis Kralı yukardan, Misis Kralı aşağıdan başlamışlar su yolunu yapmaya, Sis Kralı su yolunu yontma taşlardan, çok güzel, sağlam biçimde yaptırmaya uğraşırmış. Bu yüzden işi geciktirmiş. Misis Kralı da kerpiçten yaparmış su yolunu. Bu yüzden Misislilerin su yolu kısa zamanda görünmüş. Sislilerden bir haber yok. Misisli'lerin su yolunun kente yaklaşmakta olduğunu gören kızı almış bir üzüntü. Meğer içten içe yiğitliğini duyduğu Sis Kralı’nın oğlunu seviyormuş. Ona adamlar göndermiş ve :
- İyiye kötüye bakma. Elini çabuk tut, demiş.
Ama taş yol bu. Peynir değil ki doğrana, çamur değil ki sıvana. Sonunda Misisli'lerin su yolu bitmiş. Su gelmiş kentin kapısına dayanmış. Dayanmış dayanmasına ama, kız buna dayanamamış. Kaldırmış kendisini kayalıklardan aşağı atmış.
Derler ki, Anavarza o günden sonra bir daha şenlik nedir bilmemiş. Kentin evlerinden neşe dolu kahkahalar yükselmemiş.
Kaynak : Adana İl Yıllığı (1991)
Mozaik'de ortada güzel Anavarza prensesi görülüyor. Sağ tarafta Sis Prensi sol tarafta da balığın üzerine binmiş Misis Prensi görülmekte. Dikkat ederseniz Sis Prensi ile Prenses arasında kara bir yılan (bazıları ejderha der) görülmekte. Bu kara yılan tasviri ile Sis prensi suyu getirmiş olsa bile aralarındaki aşkı engelleyecek Misis prensini tasvir ediyor. Bir rivayette Yılan Kale ile bağlantısı olduğu yönünde de söylemler var. Çünki Misis krallığına yakın bir yer olan Yılan Kale'nin de efsanesi ünlüdür. Sol taraftaki balta şeklindeki ifade de Hatun teyze'den anladığım kadarıyla Misis kralının ölüm tehditini ifade ediyor.
Hatun teyze bize bahçesindeki diğer önemli eser olan Prensesin balıklı havuzunu gösteriyor. Prenses bu havuzda yüzermiş. Yanlış hatırlamıyorsam 12 adet balık resminin olduğunu ancak günümüze çok az bir kısmının geldiğini ifade etti.
Prensesin havuzunu gezdikten sonra küçük açık hava müzesindeki diğer eserleri inceliyoruz.
Bu lahitde müzedeki önemli eserlerden. Lahitin bir ucunda prensesin kabartması diğer tarafında da bir erkekeğin (sanırım Sis prensi) kabartması bulunuyor.
Bir aile mezarlığının mezar taşı.
Müze gezimizi bitirip sohbetimizi ettikten sonra motorlarımıza binip kalenin yolunu tutuyoruz. Yolda güzel bir ana - yavru ilişkisine örnek bir kare yakalıyorum .
Köyün içinden meraklı gözler arasında geçip giderken köy havasını ciğerlerime çekiyorum. Bende küçüklüğümü köyde geçirdiğim için içimde eski günlere bir özlem doğuyor. Sonunda bekçi Cumhur beyin oraya varıyor ve biletlerimizi alıp kısa bir muhabbet ve bilgi alışverişinden sonra kaleye doğru yürümeye başlıyoruz.
İşte yolumuz. Tamamen kayalar yontularak bu merdivenler yapılmış. Zamanla depremler ile kopan kısımları var ancak çoğu bölüm sağlam olarak görülebilir.
Kaleye çıkarken sağ tarafımızda kaya mezarları vardı. İşte mezarlardan bir örnek ve uzaktan çektiğimiz bir kare.
Sonunda kale surlarına varıyoruz.
Burç'un içden görünümü.
Özellikle kale burçlarında görebileceğiniz havalandırma bacaları. Alt odaların girişleri zamanında kapanmış.
Bir gözetleme penceresi
Kaleden muhteşem ova manzarası.
Surlar görülmekte.
Ovadaki koyunlar uygun adım marş yapmış gidiyorlar. Hayvanlar bile kalenin havasından etkilenmişler.
Kalenin içindeki kilise kalıntısı görülmekte. Üzülerek şunları söylemek istiyorum bu kilise zamanında sağlam bir şekilde durmaktaymış. eskiden çekilmiş bir fotoğrafınıda eklemek istiyorum. İçindeki freskler oldukça tahrip olmuş.
Şu anki durumu.
Bu resimlerde 1905 yılında çekilmiş. Yapının ne kadar sağlam durduğu görülebiliyor.
Kilise içinden sur manzarası
Kaleden şehir kalıntılarının olduğu ova. Dikkatli bakarsanız yollar ve evlerin yerleri belli oluyor. Yazının sonunda güzel bir haberim de var okuyun lütfen.
Şehirden bir bina. Haritayı yanlış okumadıysam hamam binası.
Doğu ve Güney surları.
Kalenin iç geçişlerinden biri
Kale içinden bir meydan.
Ağaçlar çok ilginç yerlerde yetişebiliyor. İşte bir örnek. Kaleyi sahiplenmiş korurcasına bekçiliğini yapar gibiler. Dikkatli bakıldığında insan yüzüne benzer bir yapının üst tarafta taşların arasında olduğu görülebilir.
Sağlam kalmış bir yapı.
Kale içindeki mahzenlerden birisi.
Kalenin kuzey tarafındaki surları.
Kuzeyden güney tarafın görünüşü.
Kuzey'deki binalar ve surlar.
Sonunda gezimizi noktalamaya karar verdik ve uzun dönüş yoluna taşlı patikadan koyulduk. İnsan buraları gezince insanlığın neler yaşadığını ve neler yapabileceğini çok güzel görebiliyor.
Motorlarımızın yanına geldiğimizde bizim uygun adım marş diye giden koyunlar motorlarımızın yanına varmıştı. İşte o an.
Motorlarımıza binip Cumhur bey'e teşekkür ettikten sonra son uğrayacağımız durağa Zafer Tak'ına gidiyoruz.
Bu tarih kokan mekanı terk ederken içimi bir hüzün kapladı. Toprağın altında daha keşfedilmemiş o kadar eser var ki. Umarım burası hakettiği değeri görür. Bizde bu değeri görmesi için elimizden geleni yapmalıyız.
Yazının sonunda söyleyeceğim habere gelelim. Umarım gerçekleşir.
Başka bir gezi raporunda görüşmek üzere.Anavarza'ya "Arkeo Park" önerisi
Türkiye'nin en önemli antik kentleri arasında gösterilen Adana'nın Kozan ilçesi yakınlarındaki Anavarza'nın, tapusu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndaki bulunan tek yer olduğu, belgeleme çalışması yapılan antik kentin ''Arkeo Park'' olmanın bütün özellikleri taşıdığı bildirildi. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar, yaptığı açıklamada, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi'nden toplam 30 kişilik ekiple Anavarza'da sürdürülen arkeolojik ve belgeleme çalışmalarında sona yaklaşıldığını söyledi.
Antik kentte, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Kilikya Bölgesi Yüzey Araştırmaları Projesi çerçevesinde belgeleme çalışmasını yaptıklarını ve hasarları belirlediklerini belirten Prof. Dr. Sayar, belgelendirme çalışmalarının raporlaştırılmasının ardından restore ve düzenleme çalışmalarına geçilebileceğini dile getirdi.
Anavarza'nın Türkiye'nin en önemli antik kentlerinden birisi olduğunu, ancak bugüne kadar restore çalışması yapılmamasının yanında, 1998'deki Adana-Ceyhan depreminin de hasarın boyutunun artmasına neden olduğunu belirten Prof. Dr. Sayar, hazırlanan raporun bakanlığa sunulması sırasında ise kentin bir ''Arkeo Park'' şeklinde düzenlenmesi için öneride bulunacaklarını bildirdi.
Kentin Arkeo Park özelliklerini büyük ölçüde taşıdığının altını çizen Prof. Dr. Sayar, şöyle konuştu:
''Kapadokya ve Antakya arasında kalan ve Türkiye'nin en önemli tarihi alanlarından biri olan bölge, çevresinde yapılacak restoran, barınma ve sosyal alanlarla bir park haline dönüştürülebilir. Bu haliyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini daha çok çekecek kent, kısa sürede bir cazibe merkezi haline gelirken, bulunduğu Dilekkaya ve çevre köylerde yaşayanlara ise istihdam alanı yaratılmış olur.''
TAPUSU OLAN TEK ÖREN YERİ
Surlarla çevrili Anavarza Antik Kenti'nin yaklaşık bin 300 hektarlık bir alanda kurulu olduğunu belirten Prof. Dr. Sayar, ören yerinin, tapusu Kültür ve Turizm Bakanlığına ait tek yer olduğunu söyledi.
Ören yerlerinin genellikle şahıs ya da hazineye ait olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sayar, şöyle konuştu:
''1960 yılında Kayseri'den bölgeye göçenler, kullandıkları yerlerin atalarından miras kaldığını iddia ederek kendilerinin kullanabilmeleri için dava açmışlar. Dava sırasında yapılan keşifte ise köyde yaşayan yaşlılara antik kentte bulunan eserlerin yapılışı sırasında görüp görmedikleri sorulmuş. Köylülerin bilememesi üzerine ise keşfi yapan hakim, antik kentin bulunduğu alanın tapusunu bakanlığa verme kararı almış, hala da bakanlık tapusunda bulunuyor.''
TARİHİ ALAKAPI ÇÖKME RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYA
Prof. Dr. Sayar başkanlığında yürütülen çalışmalarda kentin ayakta kalan en önemli yapısı Alakapı'nın, fotogometrik ve jeodezik özelliklerini belirleyen ekibi yöneten İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yegan Kahya da çalışmalarını tamamladıklarını, ancak 1998 depremi nedeniyle tarihi kapının büyük tahribat gördüğünü belirlediklerini söyledi.
Doç. Dr. Kahya, ayakta kalan tek yapı olması nedeniyle çalışmaların Alakapı'da yoğunlaştığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
''Mimari açıdan yapıda oluşan hasarlar incelendi, tek tek kayıtlar tutularak röleve çalışması oluşturuldu. Mimari açıdan yapı büyük ölçüde tehlike altında. Yeni bir depremde çökme tehlikesi ile karşı karşıya. Ana müdahale olarak, büyük kemerdeki taşıyıcı sistemin acilen desteklenmesi ve derhal restorasyonuna başlanması gerekiyor.''
Alakapı'nın köylüler tarafından taşıt güzergahı olarak kullanıldığına ve bununda çökme riskini arttırdığına dikkati çeken Doç. Dr. Kahya, kapının acilen taşıt trafiğine kapatılması gerektiğini kaydetti. Doç. Dr. Kahya, 6 kişilik ekiple yaptıkları fotogometrik ve jeodezik çalışmayı tamamladıklarını, çalışmanın dijital ortama aktarılarak, raporlaştırılmasına başlandığını sözlerine ekledi.
ANAVARZA ANTİK KENTİ
Kozan ilçesine 27 kilometre mesafedeki Dilekkaya Köyü ile iç içe olan Anavarza Antik kentinin, İ.Ö. 1. yüzyılda bir Roma kentleşme merkezi olarak kurulduğu sanılıyor. Tarihi kaynaklara göre, kent, Kilikya bölgesinde düzenlenen şenliklerin, olimpiyatların merkeziydi. 525 ve 565 tarihindeki depremlerde yıkılan kent, Bizans İmparatoru Justinianus tarafından onartıldı. 8. yüzyıldan itibaren Abbasiler, Selçuklular, Bizans ve Haçlılar arasında sürekli el değiştiren Anavarza, bir süre Ermeni krallığının merkezi oldu.
Anavarza, ovadaki surlar ve kayalık kesim olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Surların doğu kesiminin uzunluğu 1500 metre. Tüm kenti içine alan surların 20 burcu bulunuyor. Bu surlardan şehre 4 kapı ile giriliyor. Kentin sembolü Alakapı'nın kuzeydoğusunda tiyatro ve kapının hemen önünde stadyum kalıntıları yer alıyor.
Antik kentin yanındaki Anavarza kalesi ise dik yamaçlı 200 metre yüksekliğindeki bir tepede bulunuyor. Kalede, 1057 tarihli küçük bir kilise bulunuyor. Kilise, üzerindeki yazıta göre Ermeni prensi Toras tarafından yaptırıldı. (aa)
YENİ ADANA GAZETESİ 18.09.2006
Makine (Hasan Alp İNAN)