Kapat
Üye Girişi
Motovento
Motomax
1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Kuzey Galler - Büyük Britanya - 4

    REKLAM ALANI
  1. #1

    Üyelik
    01 Kasım 2016


    Blogumuza buradan ulaşabilirsiniz : vroomontheroad

    Merhabalar,

    İngilizlerin "Spring Bank Holiday" dedikleri her sene mayısın son haftası yazın gelişini kutladıkları resmi tatili fırsat bilip, 3 günlük Galler turunu planladık. Hiçbir zaman bank holiday diye adlandırdıkları resmi tatilleri haftasonuna denk getirmiyorlar. Şayet haftasonuna denk geliyorsa, denk gelen cuma ya da pazartesini tatil kılarlar. Bu nedenle her sene tatil tarihleri değişiyor.

    Galler Birleşik Krallık’a bağlı dört ülkeden birisi. Adanın batısında yer alıyor. Kendilerine ait Galce denilen bir dilleri var. Adadaki herkes genelde İngilizce bildiği için anlaşma konusunda hiç sorun yaşamadık ama kendi aralarında Galce konuştuklarında hiçbirşey anlamadık. İngilizceye göre oldukça farklı. Galler sınırından içeri girer girmez tüm tabelalar hem Galce hem de İngilizce olarak yazılmaya başlıyor. Hatta yolda yavaşlamak için koydukları uyarılarda; SLOW la birlikte ARAF yazısını da çokça gördük.



    Ahh Galler ahh.. 3 günde gönlümüzü fethettin. Ucu bucağı olmayan yemyeşil ovaların, birbirinden besili koyunların, ineklerin, atların, keşfedilmeyi bekleyen kalelerin şatoların, şelalelerin, buharlı demir yolların, bir anda ortaya çıkan kızıl toprakların, mis kokulu çiçeklerin, muazzam evlerin, büyüleyici sahillerin, vadilerin, milli parkların… Sayılacak o kadar çok güzelliğin var ki sevgili Kelt ülkesi Galler… Sanki Yüzüklerin Efendisi ve Hobit filminde Shire’de geziniyor gibiydik. Biz çok beğendik, umarım sizlerde keyifle okursunuz.

    Veee işte yeni rotamız:

    1.Gün



    Cumartesi sabah 8 gibi Londra’dan yola çıktık. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğumuz bulunuyordu. 2 saat sonra kahvaltı molası vermek için ‘Welcome Break’ adı verilen bir mola yerinde durduk. İngilizlerin ‘Cornish pasty’ adı verilen çok lezzetli kocaman poğaçaları bulunuyor. Genelde etli-soğanlı, peynirli-soğanlı ya da sebzeli türleri bulunan bu poğaçaya benzer pastylerden favorimiz etli-soğanlı olanı. İngiltere’de genelde her saatte bulabileceğiniz tuzlu tek atıştırmalık olabilir. Denemenizi tavsiye ederiz.



    Toplam 6 saatlik bir yolculuğun ardından kalacağımız Cottege House diye adlandırılan köy evine vardık. Burası sahibi tarafından bir tatil evine çevrilmiş. Evin içi tarihi çizgilerini de koruyacak şekilde çok güzel dekore edilmiş. Biraz dinlenip, yan çantaları eve bırakıp Conwy’e gitmek üzere yola çıktık.



    Hatta motorumuzu parkedebileceğimiz kendine ait bir otoparkı bile bulunuyordu.



    Bu da evin salonundan bir görüntü:



    Otel Bilgisi: Coediog – The Cottage at the edge of the village

    Conwy

    20 dakikalık süren bir yolculuğun ardından ilk durağımız olan Conwy’e vardık. Conwy’e gelmeden Colwyn Bay adı verilen sahile de uğrayabilirsiniz. Ucu bucağı olmayan güzel bir kumsal. İnsanlar genellikle buradan deniz kabuğu toplayıp bahçelerine koyuyorlamış.

    Bahsetmeden geçmek istemiyorum. Galler kalelerin ve şatoların diyarı. Bu kısacık yolculukta bile 3 tane kale gördük. Ertesi gün gezmek üzere bazılarını listemize ekledik.

    Conwy Kalesi 1283 yılında yapımına başlanan ve Kral I. Edward tarafından yaptırılan harika bir kale. Günümüzde tüm ihtişamını hala koruyor. Girişi 11.5 pound. Son giriş 16:30. Biz 3 dakika ile son girişi kaçırdık. Maalesef burada herşey kurallarına göre işletiliyor. Ülkemizde olsak şu kadar yoldan geldik girebilir miyiz diye rica etsek direk içeri alırlardı. Fakat bu ülkede bir kere ‘Sorry’ derlerse sakın ısrar etmeyin. Kesinlikle fikirlerinden vazgeçmiyorlar. Uzun lafın kısası kaleyi sadece dışarıdan izlemekle yetindik.

    Suspension Bridge

    Bu köprü sayesinde kalenin bir tarafından otomobiller, diğer tarafından da trenler geçiyor.



    Karnımız çok aç olduğu için yemek yenilecek biryerler aramaya başladık. Küçük bir yerleşim yeri olan Conwy’de saat 5’ten sonra hediyelik eşya dükkanları ve bazı restoranlar kapanıyor. O nedenle hediyelik vs alacaksanız o saate kadar almanızı tavsiye ederiz. Çarşıyı andıran küçük dükkanların olduğu sokakta bir Fish & Chips’ci bulup oturduk.

    Fish & Chips yerine Fish & Salad isterseniz salata ve balık getiriyorlar. Ekstra birde patates söyledik. Cod’dan yapılanı tercih edebilirsiniz,oldukça lezzetliydi. Yemeklerin yanında normal cam ya da plastik şişede su söylerseniz hepsi ücretli. ‘Tap water’ denilen sürahide çeşme suyunu isterseniz ücretsiz. Bu ülkenin her yerinde çeşmeden su içiliyor. Tadı da gayet iyi bence.



    Yemekten sonra çarşısında biraz dolaştık. Birbirinde sevimli evlerden birkaç güzel kare:









    Küçük merkezini ve ara sokaklarını gezdikten sonra ‘Conwy Town Walls‘ diye adlandırılan surların üzerinde yürüyüşe çıktık. Yaklaşık 2 km’lik surların üzerinden yürüyebileceğiniz bir yol bulunuyor ve ücretsiz. Buyrun size şahane Conwy manzarası:









    Surları gezdikten sonra dondurma yemek için geldiğimiz bu durakta antika arabasıyla gezintiye çıkan yaşlı bir amcaya’da rastladık.





    Girdiğimiz bir barın kapısında yazan güzel not günümüzü renklendirdi.



    Dondurmalarımızı yerken keyifle tekneleri ve yelkenlileri izledik. Burada o kadar çok gelgit oluyor ki.. Birkaç saat içinde bile su seviyesi değişti.

    Sahilde bulunan Birleşik Krallıktaki en küçük evi de ziyaret etmeden gitmek istemedik. Çok sevimli değil mi?



    Taş bir evin posta kutusu:



    Convy’deki güzel evlerden biri daha:



    Kalenin hemen arkasında ücretli bir otopark bulunuyor. 2.50 pound. Ya da sahilde kenara ücretsiz parkedebilirsiniz.

    Ve elveda Conwy.



    Llandudno

    Büyük Orme ve Küçük Orme arasında yer alan kireçtaşı oluşumların bulunduğu bir bölgede yer alıyor Llandudno. Ülkenin en uzun sahili burası. Çok turistik biryer. Sahil boyunca uzanan rengarenk evleri ile meşhur. Yazın insanların denize girdikleri bir sahil kenti olduğu için gitmeden önce otel rezervasyonunu yaptırmanız gerekiyor. Rengarenk evlerin hemen hemen hepsi otel ya da B&B’ye çevrilmiş. Güneşi batırmak için gelmiştik fakat İngiltere’de gerçekten güneş batmıyor. Mayıs ayında akşam saat 10 da hava kararıyor.







    Great Orme

    Bir tarafınızda kireç taşından kayalar, bir tarafınızda uçurum, uçsuz bucaksız bir deniz.. Galler’deki en keyifli motorcu rotalarından bir tanesi burası. Büyük Orme’nin girişinde durup birkaç fotoğraf çekildikten sonra büyüleyici bu rotada kendimizi kaybettik.

    Burada çok fazla tırmanış eğitimi alan insanlar vardı. Bu da tırmanış sırasında babasını bekleyen bir köpekcik. Onun dışında ülkenin en güzel treking rotalarından biri. Zamanımız olsa bu yolu yürüyerek geçmeyi çok isterdim.





    Varlıklı bir aile olan Mostynler tarafından yaptırılan Llandudno Pier günümüzde hala kullanılmaya devam ediyor. Üzerinde çocuklar için eğlence merkezi ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor.





    Etkileyici manzaralara veda edip, otelimize geri döndük.

    2.Gün

    Tüm gece boyunca yağan yağmur sabah uyandığımızda azalmıştı. Evden çıkarken sadece çiseliyordu.



    Yola çıktıktan 5 dk içinde şakır şakır yağmur yağmaya başladı. Bir anda ortalığı mis gibi toprak kokusu kapladı. Durup, yağmurluklarımızı giyerken yanımıza gelen inekler şaşkın şaşkın bize bakıyorlardı. Niye bu kadar şaşırdıklarını bizde anlamadık. Fotoğraflarını çekip yolumuza devam ettik.





    Snowdonia ulusal parkının içinden geçen ara yolları tercih ettik. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolumuz vardı. Yemyeşil ovaların içinden geçip, bir anda kızıl toprakların ve çalılıkların içinde kendimizi bulduk. Yol boyunca çok fazla yağmur yağdı. Hatta yağmur gün boyunca neredeyse hiç durmadı. Parkın içinde yakınlarımıza düşen şimşekler insanın içini ürpertiyordu. Yollar çok ıssızdı. Bizden başka bir kaç arabadan başka kimseleri yol boyunca görmedik.

    Benzin almak için durduğumuzda yağmur bir anda iyice bastırdı.







    İlk durağımız Snowdonia National Park içinde bulunan Llanberis gölünün kenarındaki demiryoluydu.

    Llanberis Lake Railway

    Asıl istediğimiz Snowdonia dağına çıkan Snowdon Mountain Railway adındaki demiryoluydu fakat aylar öncesinden tur şirketleri biletleri satın aldığı için yer bulamadık. Bu tren dağa tırmandığı için muazzam manzaralara tanıklık etmenizi sağlıyor. Maalesef yer bulamayınca bizde burayı tercih ettik. Burayı da riske atmamak için internetten biletlerimizi önceden aldık. Bilet fiyatı kişi başı 9 Pound. Son 15 dk kala yetiştik. Kendi otoparkı bulunuyor. Motoru hemen parkedip, biletlerimizi bastırdık. Kahvaltılık birşeyler alıp trendeki yerimizi aldık. Küçük buharlı motorlar size Snowdonia’nın tam kalbinde, Padarn Gölü’nün yanında 5 mil uzunluğunda bir yolculuğa çıkartıyor. Galler’deki en yüksek zirveye sahip Snowdon’un muhteşem manzarasını uzaktan bile olsa keyifle izleyeceğimiz için çok heyecanlıydık.

    Sabahtan beri yaşadığımız ufak tefek aksiliklere trende bir yenisi daha eklendi. Geziler bu haliyle gerçi unutulmaz oluyor. Herşey rutin ve planlandığı şekilde gitse insan o kadar keyif almıyor. İlk aksilik hava durumunun önceki gün günlük güneşlik gösterip, tüm gün yağmurlu, fırtınalı hatta şimşekli geçmesiydi. Hatta ulusal parkın içinden buraya gelirken kızıl topraklar diye adlandırdığımız yerden geçerken eşim üzerimize yıldırım düşecek diye baya tedirgin oldu. İkincisi haritada işaretlediğimiz benzinliğe vardık fakat pazar günleri adamlar kapalıymış. Zaman problemimiz olduğu için olabildiğince yakın başka bir yer bulmaya çalıştık yarım saatimize maloldu. Üçüncüsü o güne aldığımızı zannettiğimiz biletler bir gün sonrasınınmış. Dördüncüsü ise trene binmeden aldığımız kahvelerin birinin karton kutusu trende patladı. Üstümüz, başımız tüm tren kahve oldu. Allahtan yanımızda oturan çift çok eğlencelilerdi. Hemen yardımcı oldular. ‘Ohh her taraf mis gibi kahve koktu’ diyip yüzümüzü güldürdüler. Tren yol üzerinde fotoğraf çekimi için 5 dklık kısa mola veriyor. İnip oradaki kafeden peçete alıp bir güzel yerleri temizledik. Herşeye rağmen gün keyifli geçiyordu.





    Küçük buharlı bu tren hareket saati geldiğinde düdüğünü öttüre öttüre kalkış yaptı. Gölün sadece bir kenarındaki sevimli gezintimiz böylece başladı. Yaklaşık bir saat süren bu gezide bir durakta hem tren hem de manzara ile fotoğraf çekilmek için 5 dklık bir mola veriyorlar. Yol çok uzun değil fakat oldukça eğlenceli. Buharlı trenin eski sesi ve kokusuyla unutulmaz bir deneyim oldu. Tren istasyona her geri döndüğünde yeni buhar ve kömür yüklemesi yapıyorlar. Ardından yeni yolculuğuna çıkmak için istasyondan ayrılıyor.







    National Slate Museum

    Ulusal parkın içinde birden fazla demiryolu rotası var. Bu rotayı tercih ederseniz tren istasyonun hemen karşısında bulunan müzeyi de mutlaka gezmenizi tavsiye ederiz. Girişi ücretsiz.

    Resimlerde gördüğünüz Dinorwig taş ocağı 1969’da kapatılıp müzeye çevrilmiş. Müzenin içinde o zamandan kalan atölyeler ve binalar, taş ocağı bulunuyor. Çalışanların aletlerini bırakıp, ocağı terk etmişler gibi tasarlanan bu yer açık hava müzesi gibi olup, gezenlere taş ocağı yaşamı hakkında gerçek bir fikir veriyor. Çok karanlık ve kasfetli olduğu için, insanların ne zor koşullar altında çalıştıklarını derinden hissettik. Çıkan sesler, video kayıtları insanın içini sıkıyor, gezerken tüyleri diken diken yapıyor.

    Bu taş ocağında tabaka kalinde olan taşları (Slate stone olarak adlandırıyorlar. Türkçesi ARDUVAZ – Kayağan Taşı) tüm Galler’de evlerin duvarlarında, bahçelerin çitlerinde, yerlerde kısacası tüm ülkede görebilirsiniz.













    Üstte Galce altta İngilizce ‘Sigara içilmez’ yazıyor.







    Yaklaşık 30 dakika sonra Penrhyn Kalesine vardık.

    Penrhyn Castle

    İşte gezimizin en favori Gotik kalesi. 60 dönümlük bir araziye inşa edilen bu muazzam kale günümüzde ziyaretçilere açık. 1820 -1833 yılları arasında inşa edilen bu kale aslında çokta eski değil. Girişi 13.5 pound. Ücretsiz kendi otoparkı bulunuyor.

    19.yy dan kalma Neo Norman kalesi büyüleyici bir iç mekana sahip. Kraliçe Victoria için inşa edilmiş bir tonluk yatak da içeride bulunuyor. Tüm kaleyi sarmalayan güzel oymalar, süslü alçı tavanlar, Norman mobilyaları ile göz dolduruyor. Büyük bir salon, kütüphane ve çizim odası ile insan eliyle yapılan büyük merdivenlere sahip. İçeride çok büyük, değerli tablolar da mevcut. Kalede görevli bayanı birine bilgi verirken dinledik. Halılar Türkiye’den getirtilmiş. Eski ahırlarda bir sanayi demiryolu müzesi ve oyuncak müzesi bulunuyor. Bahçesinde asırlık ağaçların altında gezinti yapabileceğiniz bir yürüyüş parkuru da bulunuyor.

    Motorumuzu park edip kaleye doğru ilerlerlerken karşıdan gördüğümüz bu görüntüler bile burayı diğer kalelerden farklı kılıyordu.















    İçeriye kapalı bir kapıdan giriyorsunuz. Güneş ışığı ve toz girmesin diye kocaman ağır bir kapı sürekli kapalı tutuluyor. Kapıyı aralıyınca karşınıza kocaman bir salon çıkıyor.





    Büyük salondan ilk geçilen oda bir kütüphane. Şömine karşısında, çatırdayan odun ateşinde kim roman okumak istemez ki.





    Tavan süslemeleri nefes kesiciydi.







    Bu oda, üstüne yerleştirilmiş olan imparatorluk tacıyla, bir kral için yaptırılan pirinç yatağı barındırıyor. Galler Prensi tarafından kullanılan ve 1894 yılında ziyaret ettiği Kral VII. Edward tarafından kullanılan bir yatakmış. Duvarlarda, bir zamanlar mülk arazilerinde bulunan bir dizi kuşa sahip olan resimler bulunuyormuş.





    Pennant ailesinin ünlü konuklar için verdiği yemekleri yedikleri salon ve kullandıkları yemek takımları da görülmeye değer.





    Gotik merdivenlerde insanın nefesi kesiliyor. Bunların hepsi el yapımıymış. Bunu yapan kör oldu derler ya gerçekten o kadar detaylı ve muazzam. Oymacılık sanatı bambaşka birşey.





    Kalenin içinde, eski ahırlarda tren ve saat müzesi de bulunuyor. Gezmeden ayrılmayın.







    Ve Avrupa kıtasındaki en uzun yerleşim yerinin adı. Aynı isimde bir tren garı da bulunuyor.



    Ülkenin her yerinde en ufak bir yeşillik alanda dahi koyunları görebilirsiniz. Burası kalenin karşı bahçesi.



    Yağmur yağdığında genellikle ağaçların altına yatıyorlar. Ağaç dallarına da tüylerini bırakmayı ihmal etmemişler.



    Kalenin balkonundan keyifli bir manzara:



    Elveda güzel şato, bir daha yolumuz düşerse kesinlike ziyaretine geleceğiz.

    Caernarfon Castle

    Masallara konu olacak kaleden ayrılıp, başka bir kaleye olan yolculuğumuz 20 dk sürdü. Caernarfon Kale’sine geldiğimizde saat 5’i geçiyordu. O nedenle kalenin etrafında bir tur attık. Büyük, ihtişamlı bir kale olan Caernarfon günümüze kadar çok iyi şekilde korunmuş. Yine 13. yüzyılda Kraliyet sarayı ve askeri kale olarak Kral I. Edward tarafından yaptırılmış. Galler’de bu kadar çok kale olmasının sebebi Kral Edward’ın Galler’i fethetmesinin ardından bu kaleleri savunma amaçlı yaptırdığı söyleniyor. Gal halkı da İskoç halkı gibi özgürlüklerine düşkün. İngiliz himayesinden kurtulmak için sürekli isyan başlatmışlar. Bu nedenle adadaki en çok kale Gallerde bulunuyor. Dar sokakları, arnavut kaldırımlı taş yolları, sevimli bir sahil kasabası olan bu yer oldukça turistik.









    30dk süren bir yolculuğun ardından en meşhur köylerden biri olan Beddgelert’e vardık.

    Beddgelert

    Şüphesiz Snowdonia’nın en güzel köylerinden birisi. İçinden nehir geçen ve kendine has taş köprüsü ilk günkü güzelliği ile ayakta olan yemyeşil bir kasaba. Köprünün hemen yanında bulunan barların hepsinde yemek saati bulunuyor. Oturmadan önce saat kaçta yemek servis edildiğini mutlaka öğrenin. Aç değilseniz yine köprünün üzerindeki Tea Room’ da çayınızı ya da kahvenizi içebilirsiniz. Burada kalmak isterseniz geleneksel siyah taş evlerde, küçük butik otellerde konaklayabilirsiniz.

    Buraya çok yakın bir bakır madeni bulunuyor. Adı Sygun. Bu bakır madenini keşfetmek için yürüyüşe çıkabilirsiniz. Madenin içine giriş bulunuyor. Farklı bir yeraltı deneyimi yaşamak isterseniz tercih edebilirsiniz. 1903 yılında terk edilmiş fakat şuan ziyarete açık olan bu yer Victorya dönemindeki madencilerin hikayelerini anlatıyormuş.

    Galler’de en meşhur birkaç şeyden de bahsetmek istiyorum. İlk olarak Kırmızı Ejderha. Galler bayrağının üzerinde bulunan bu ejderha tüm hediyelik eşyalara, magnetlere de konu olmuş. İkincisi el yapımı tahta aşk kaşıkları. Bu kaşıkların aşk getirdiğine dair bir inançları var. Üçüncüsü ise her yer kuzu koyunlarla alakalı magnetler ve hediyelik eşyalar bulunuyor.

















    Otoparklar köyde mevcut. Ücretleri 1 ya da 2 pound olarak değişiyor.

    Yukarıda bahsettiğim gibi tek açık bulabildiğimiz bir restorana yemek yemek için oturduk. Steak adı verilen bu yemek hamurun içine gizlenmiş mantarlı et güvecine benzer birşeydi. Yerel bir yemek olan Steak’i deneyebilirsiniz.



    20dk süren bir yolculuğun ardından peri masalı köyüne Portmeirion’a vardık.

    Portmeirion

    Kendinizi bir anda İtalya’da hissedebileceğiniz rengarenk evleri ve çiçekleriyle deniz kenarında yer alan bir tatil köyü burası. Clough Williams-Ellis adı verilen bir mimar 1925’ten 1975’e kadar doğal güzelliği bozmadan nasıl bir köy inşa edilebileceğini göstermek istemiş. Mimar bu araziyi satın aldığında terkedilmiş haldeymiş. 50 yıl içinde büyülü bir yere çevirmiş. Birçok taş ve bazı detaylar İngiltere’deki yıkılmış evlerden getirilmiş. Çılgın tarzıyla, farklı kombinasyonlardan güzel şeylerin ortaya çıkabileceğini kanıtlamış. Mimar ve eşi eskiden buarada birçok ünlüyü de ağırlamış. Bir çok yazara, müzisyene, sanatçıya ilham kaynağı bir yer olmuş. Çeşitli film ve diziler içinde kullanılmış.

    Girişi 12 pound. Bir charity tarafından şuan bakımı üstlenilmiş durumda. Girişte verdiğiniz ücretlerle köyün bakımı gerçekleştiriliyor. Köy diyince aklınıza burada yaşayan insanlar gelmesin. İçeride bulunan evler sadece otel, kafe ve restoran olarak kullanılıyor.

    İkonik mimarisi, kocaman bir ormanın içinde yer alan renkli bahçeleriyle size büyülü Portmeirion:



























    Bala

    Akşam üzeri 45 dk süren bir yolculuğun ardından Bala’ya vardık. Burası göl kenarında bulunan küçük bir kasaba. Tryweryn ve Dee nehirleri Bala’nın her iki tarafından akıp Galler’in en büyük doğal gölü olan Llyn Tegid’i (Bala Gölü) oluşturmuş. Hava yağmurlu olmasına rağmen arabalarına kanolarını bağlayan birçok aile gördük. Göl çok büyük olduğu için yelken, kano, dalış, yüzme ya da alabalık avı gibi birçok spor aktivitelerine tanıklık ediyor. Kasabaya geldiğimizde yağmur hala devam ediyordu. Marketten birşeyler alıp, göl kenarına gidecektik. Alışveriş sonrası göle gittiğimizde her tarafın sisle kaplı olduğunu gördük. Gölün keyfini çıkaramadan kaldığımız eve geri dönmek zorunda kaldık.





    ‘Welsh Cake’ dedikleri Galler’de yapılan tatlı bir atıştırmalıkları var. Ağır bir tatlı. Üzümlü keke benzer fakat daha yoğun çünkü içinde tereyağı var. Biz çok beğendik. Hatta eve gelirken bir paket daha aldık.



    3.Gün

    Pırıl pırıl güneşli bir sabaha uyandık. Hazırlanıp, küçük evimize veda ettik. 10 dakika sonra kaleye vardık.



    Bodelwyn Castle & Park

    İlk gün Conwy’e giderken yolda gördüğümüz bu kaleyi de görmeden dönmek istemedik. Bu kaleye yakın Gwrych Kalesi’ni de giderseniz mutlaka görün. Dağın eteğinde bulunan Gwrych Kalesi de masal kitaplarından fırlamış gibi… Hayaletleri ile ünlüymüş. Uğramadığımız için çok üzüldük. Zamanında Hitler Almanyasından kaçan Yahudiler bir süre konaklamışlar. Daha sonra yalnızlığa terkedilen bu yer zamanla harabeye dönüşmüş. Bir süre önce bir dernek ve otel olarak kullanmak isteyen şirket 600.000 pound’a restorasyon çalışması yapmış fakat maliyeti nedeniyle yarıda bırakılmış. Biz bu yazıyı yazarken açık artırmada satışa çıktı (Mayıs 2018). Önümüzdeki günlerde yeni sahibi açıklanacak. Otel ruhsatı olduğu için muhtemelen otele dönüştürülecek.

    Bu kalenin hemen yanında otel bulunuyor. Farklı deneyim yaşamak isteyenler orada da konaklayabilirler. Aslında burası 1460’larda inşa edilen bir malikane. 1800’lü yıllarda ise bugünkü halini alıyor. Müze olarak halka açılmadan son 200 sene Williams-Wynn ailesinin olan bir kale insanı biraz düşündürüyor. Acaba böyle bir kaleye sahip olsam ben napardım diye? Farzedin bir arkadaşınızı eve çağırıyorsunuz. Odaları bulmak bile problem 🙂 İşin şakası bir tarafa, kaleye sahip olmak gerçekten farklı bir duygu olsa gerek.

    Bu kale I. Dünya Savaşı’nda da önemli bir yere sahipmiş. Yaralı askerler için hastane olarak hizmet vermiş. Evin içindeki odalarda o tarihten kalan kişisel eşyaları da görmeniz mümkün.









    Kahvaltımızı kalenin cafesinde yaptık. Eskiden şıp sevdi sakızlarının içinden çıkan yazılara benzer yazılar reçellerin içinden çıktı 🙂 Kahvaltıdan bahsetmişken tereyağlı tost ekmeğini çok severek yiyiyorlar. Buraların tereyağı biraz daha farklı. Tuzlu tereyağını sıcacık tost ekmeklerine sürüp getiriyorlar. Açken harika oluyor.





    Kalenin içine girmeden bahçesinde gezintiye çıktık. Kocaman bir bahçesi bulunuyor. İnsanlar piknik malzemelerini getirip bahçesinde piknik yapıyorlardı. Tabi mangal değil 🙂

    Bahçede gezerken labirente denk geldik. Koca çam ağaçlarının arasında yolumuzu bulmaya çalışırken baya eğlendik. 40 dönümlük bu arazide tavşan yuvalarını, geyikleri de görebilirsiniz.



    Ve muazzam şatoya sonunda giriyoruz. İçeriden birkaç fotoğraf paylaşmak istedim.



    Yemek odası:





    Çalışma odası:







    Şatodaki yatak odaları:





    Eskiden evlerde eğitim verildiği için, sınıfa çevrilen bir oda:



    Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan eşyalar, kıyafetler de kalede sergileniyor. Kıyafetleri giyip fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Güzel bir anı oldu 🙂



    Bodnant Garden

    Alice’s Harikalar Diyarı’nı Galler’de bulduk. Bahçelere giriş 14.60 pound. Kendi otoparkı var ücretsiz. Sadece çok yokuş olduğu için motoru parkedecek yer bulmak sorun olabiliyor. Şimdiye kadar gördüğümüz en bakımlı, farklı cins çiçek ve ağaçların olduğu İngiliz Bahçesiydi. Buraya yarım gün ayırırsanız keyifli şekilde gezebilirsiniz. Bahçenin hemen girişinde yer alan bu tarihi ev maalesef ziyaretçilere açık değil.

    200 yıllık ağaçların, zambaklarıni orkidelerin, açelyaların, ortancaların ve adını bilmediğimiz sayısız çiçeği içinde barındıran bu yerde kendimizi kaybettik. Her mevsim yeşil ve o mevsime özel olan çiçeklerin açtığı bu bahçe farklı zamanlarda yeniden ziyaret edilebilir.











    Bahçenin arazisinde birden fazla gölet bulunuyor. Bazı göletlerdeki nilüferler açmaya başlamıştı.











    Bahçenin çıkışında el yapımı eşyaların satıldığı küçük hediye dükkanları bulunuyor. Şayet arabanızla gelirseniz çiçek, ağaç fidesi, bahçe için çok sevimli dekoratif eşyalar satın alabilirsiniz.

    Bahçenin girişinde bulunan cafeye çıkışta oturup birşeyler yedik. Sıcak yemek olarak geçen et yemeğini mutlaka yiyin. Bizim güvece benziyor. Patates ve etten oluşan bu yemek oldukça lezzetli. Galler koyunları ve inekleri ile meşhur olduğu için mutlaka gelmişken etlerinden tadın.

    Llanrwst

    Bodnant’dan 15 dakika sonra karşımıza burası çıktı. Galler fotoğraflarında sıkça rastlayacağınız küçük, sevimli, tarihi köy. Betws-y-Coed ve Llandudno arasında yer alan Llanrwst, Conwy Vadisi’ndeki tarihi bir kasaba aslında. 15. yy dan kalma bu ev çay kahve içebileceğiniz bir yer olarak şuan işletiliyor.

    Tu Hwnt i’r Bont



    3 kemerli bu taş köprünün ise yine 16. yy zamanında ünlü bir mimar tarafından yapıldığı düşünülüyor. Sadece bu fotoğrafı çekmek için bile gezginlerin uğradığı bir yer burası. İnanmayacaksınız ama rotamızda burası yoktu. Gerçekten denk geldi bize de keyifli manzaranın tadını çıkarıp, fotoğrafla anılarımıza eklemek kaldı.










    Betws-y-coed

    Betws-y-coed üç nehir vadisinin (Llugwy, Conwy ve Lledr) buluştuğu yerde ve Gwydyr Ormanı’nın kenarında yer alan, tüm Kuzey Galler’deki kasabaları özetleyen harika bir tatil kasabası. Snowdonia’yı keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktası. İnsanlar eski taş evlerini küçük otellere çevirmişler. Siyah taşlardan yapılan bu köy evlerinin bahçelerinde rengarenk çiçeklerle donatmışlar. Havanın da güzel olmasıyla motorcular bu köye akın etmişlerdi.

    Ufak bir mola verip, kasabayı keşfe çıktık.



    Otoparka bu eski Triumph’a da denk geldik. Fotoğrafını çekmeden ayrılmak istemedik.















    Snowdonia National Park

    Galler’in kuzey kesiminde yer alan ve 2170 kilometrekarelik bir alanı kaplayan doğal bir park burası. Galler de bulunan 3 parktan en büyüğü. 1951’de kurulmuş ve Galler’in en yüksek zirvesi olan Snowdon dağının eteklerinin etrafında yer alıyor. Galce’de ‘Eryri’ yani ‘Kartalların yeri’ olarak tercüme edilir. Hala birçok insan Milli parkın topraklarının içinde kalan kasabalarda kalıcı olarak yaşamaktadır. Vahşi manzaları, tarihin içine gömülü kasabaları ile görülmeye değer rotalar arasında.

    Motorcular, dağcılar, bisikletçiler ve trecking yapanlar için harika patikaların olduğu, turistlerin uğrak noktalarından birisi Snowdon’un çevresi. Yolda çok fazla motor ve bisiklet kullananlarla karşılaştık. Kuş bilimciler de farklı kuşları fotoğraflamak için geziye çıkmışlardı. Ucu bucağı olmayan meralar, yüzyıllık çam, meşe ve fındık ağaçları, her ormanın arasından çıkan şelaleri ve gölleri inanın göz kamaştıyor. Kuzular, koyunlar, mutlu inekleri her dakika, her yerde görebilirsiniz. Her baktığınız noktada yeni şeyler keşfediyorsunuz.

    Parkın içinde eğlence parkları da var. Açık hava aktivitelerini çok seviyorlar. Vaktiniz olursa mesela Zip World’e uğrayabilirsiniz.

    Hava sonunda düzelmişti. Dron uçurmak için son kez parkın içinden geçmeye karar verdik. Parktan geçerken son derece dikkatli olmalısınız çünkü her an her yerden koyunlar, kuzular çıkabiliyor. Hatta yolda gezenlere bile denk geldik.

    Bu nefes kesici manzaralara veda etmek hiç kolay olmadı.











    Yaklaşık 5 saat süren bir yolculuğun ardından Londra’ya vardık. Toplamda 1100 km yol yapmışız. Yorucu fakat çok farklı hazlar yaşadığımız bir rota oldu.

    Biraz da olsa oraları size aktarabildiysem, size oraları yaşatabildiysem ne mutlu bana. Bir sonraki gezide görüşmek dileğiyle, keyifli sürüşler..
    Trombosit, astrofizik, ozgur112 ve 17 diğerleri bunu beğendiler..


    REKLAM ALANI
    Oktay Motor CF Moto Polaris Mondial
    Motomax
  2. #2
    kefkes - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    12 Temmuz 2015
    Aga açma şu konuları, bizimki hayat değil galiba birazcık;)

    Şu yeşili görünce, yol boyunca matı ve kendi imalim yastığımı cantamdan çıkarıp uzanıp dinlenmek için uygun yer aradığım zamanlara hayiflandım en çok şimdi.Videoların da çok güzelmiş yeni gördüm.
    Keyifli sürüşler..

  3. #3

    Üyelik
    01 Kasım 2016
    Alıntı kefkes adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Aga açma şu konuları, bizimki hayat değil galiba birazcık;)

    Şu yeşili görünce, yol boyunca matı ve kendi imalim yastığımı cantamdan çıkarıp uzanıp dinlenmek için uygun yer aradığım zamanlara hayiflandım en çok şimdi.Videoların da çok güzelmiş yeni gördüm.
    Keyifli sürüşler..
    Yeşil acısından çok şanlı bir coğrafya. Sadece konumu nedeniyle şanslı aynı zamanda insanlarda çok güzel korumuş. Hatta şöyle birşey gördüm dün. Yol genişletme çalışmasını protesto ediyorlardı. Yol genişleteceğinize yeşil alanları genişletin çocuklarımıza nefes alacak yer kalmadı diye her yere yazmışlar.

  4. #4
    harun27 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    19 Ocak 2012
    Şehir
    İSTANBUL
    Motosikleti
    2023 Vespa Primavera 150-2022 HondaGL1800-2023 PCX
    yazacak bişey bulamadım. MÜKEMMEL

  5. #5

    Üyelik
    26 Ekim 2017
    Şehir
    ünye/ordu
    Motosikleti
    Ktm Duke 390 2017,Honda NC 750X 2019
    Paylaşımlar için yürekten teşekkürler;sayenizde bol bol geziyor muazzam diyarlar görüyoruz..Minnettarım

  6. #6
    Moderatör Lucas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    20 Haziran 2006
    Şehir
    Yalova
    Niye tüm sokaklar tertemiz, niye herşey mükemmel ?



    Şu resimdeki çakıllar bile muntazam şekilde duruyor, ortama, insanlara temizliğe düzene ayak uydurmuşlar.

    İnim inim imrendim, kazasız belasız keyifli rüzgarlarınız olsun.

  7. #7
    schumacher__ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    09 Mart 2008
    Şehir
    Doha
    Motosikleti
    Artık 4 teker..
    Benim kotam bitti, önümüzdeki ay devam ederim incelemeye

  8. #8
    sailor33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    08 Mart 2013
    Şehir
    ADANA
    Motosikleti
    VFR 800 (INTERCEPTOR)
    Gözlerim gandalfı, hobitleri aradı bazen. Bazen de game of thrones a akıp gittim.

    Hanım ejderhamı getir.

  9. #9

    Üyelik
    01 Kasım 2016
    Tüm yorumlar için teşekkür ederim. Böyle pozitif yorumlar alınca insan yaptığı paylaşımlardan daha çok keyif alıyor.

    Kota konusunda haklısınız evet biraz fazla fotoğraf oldu. Birşey kaçırmak istemedik ki emin olun ekleyemediğimiz daha birçok önemli fotoğraf var.

  10. #10
    F54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    25 Haziran 2010
    Şehir
    sakarya
    Motosikleti
    crf 1000L + dio
    wooowwwwww

  11. #11

    Üyelik
    23 Nisan 2011
    Şehir
    istanbul-avcılar
    Motosikleti
    2014 CBR500R vs Dio 110
    Harika gezi, müthiş video&fotoğraflar...Devamını bekliyoruz.
    The Power of The Dreams.

  12. #12
    Bilalancer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Mayıs 2009
    Şehir
    Samsun
    Benim anladığım;
    1.Müthiş bir tarih bilinci var. 1200'lü yıllardaki yapıların hala muazzam şekilde korunduğunu görüyoruz.
    2.Müthiş bir çevre bilinci var. Her yer tertemiz. Akan derelere özellikle dikkat ettim. Hiçbir şekilde doğal olmayan bir şey göremedim.
    3.Müthiş bir sanat ve estetik algısı var. Her detay çok çalışılmış ve korunmuş. Her eşyaya büyük bir saygı gördüm.
    4.Müthiş bir doğallık ve huzurlu yaşamı koruma isteği gördüm. Çok yüksek teknoloji ve birçok markaya sahip olmalarına rağmen eski tarz yaşıyor gibiler.
    5.Otopark fiyatlarının birim para olarak ne kadar ucuz olduğunu ve birçok şeyin bedava olduğunu gördüm.

    Allah bize de nasip etsin.
    oxus, ozgur112, dyavol-77 ve 1 diğerleri bunu beğendiler..

  13. #13

    Üyelik
    01 Kasım 2016
    Alıntı F54 adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    wooowwwwww
    Alıntı dyavol-77 adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Harika gezi, müthiş video&fotoğraflar...Devamını bekliyoruz.
    Alıntı Bilalancer adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Benim anladığım;
    1.Müthiş bir tarih bilinci var. 1200'lü yıllardaki yapıların hala muazzam şekilde korunduğunu görüyoruz.
    2.Müthiş bir çevre bilinci var. Her yer tertemiz. Akan derelere özellikle dikkat ettim. Hiçbir şekilde doğal olmayan bir şey göremedim.
    3.Müthiş bir sanat ve estetik algısı var. Her detay çok çalışılmış ve korunmuş. Her eşyaya büyük bir saygı gördüm.
    4.Müthiş bir doğallık ve huzurlu yaşamı koruma isteği gördüm. Çok yüksek teknoloji ve birçok markaya sahip olmalarına rağmen eski tarz yaşıyor gibiler.
    5.Otopark fiyatlarının birim para olarak ne kadar ucuz olduğunu ve birçok şeyin bedava olduğunu gördüm.

    Allah bize de nasip etsin.
    Gezilerimize bir süreliğine ara veriyoruz. Aile ziyareti, vize işlemleri vs. derken ara vermiş olduk bizde. Fakat işlerimizi bitirdğimizde büyük bir planımız var

    Bilalancer: Tespitleriniz doğru. Doğayı çok iyi koruyorlar. Çok enteresandır ki sokakta hiç çöp kutusu olmamasına rağmen (Aşırı derecede az var) sokaklarda hiç çöp yok. Üstelik piknik yapmayı da seviyorlar. Yine de kolay kolay bir poşet veya çöp bulamazsınız.

  14. #14
    hokahey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    03 Kasım 2016
    Şehir
    papua yeni gine
    oğlum atma şöyle resimler. depresyona giriyoruz burada. offff.

    * resimlerde tek çöp göremedim.

    * her şey simetrik bir şekilde düzgün. çıldırtıcı.

    * toz hiç yok. toz yok lan oha.

    * her yer yeşil.

  15. #15
    BigLion - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    31 Ekim 2015
    Motosikleti
    Piaggio xevo 250 ve Yamaha Tracer 700
    Bu ingilizler hiç işi bilmiyor, hep eski püskü evler, kaldığınız en yeni bina heralde 650 yıllık falan. Yok mu şöyle bizim toki gibi pırıl pırıl binalar yapan? Olacak iş değil.

  16. #16

    Üyelik
    01 Kasım 2016
    Alıntı hokahey adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    oğlum atma şöyle resimler. depresyona giriyoruz burada. offff.

    * resimlerde tek çöp göremedim.

    * her şey simetrik bir şekilde düzgün. çıldırtıcı.

    * toz hiç yok. toz yok lan oha.

    * her yer yeşil.
    Doğru hiç toz yok. Çöl tozları buraya ulaşmıyorö heryre yeşil olunca topraktan toz da yükselmiyor. Motoru bir kere yıkayınca uzun süre idare edebiliyorum :D

    Alıntı BigLion adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Bu ingilizler hiç işi bilmiyor, hep eski püskü evler, kaldığınız en yeni bina heralde 650 yıllık falan. Yok mu şöyle bizim toki gibi pırıl pırıl binalar yapan? Olacak iş değil.
    Açıkcası şehir merkezinde Türkiyedeki gibi son yıllarda bolca yapılan sitelerden burada da var. Hatta şu anda devlet teşvik ediyor bu tarz inşaatları. Biraz kültürlerine ters olsa da Londra için popülasyon - yer sıkıntısı nedeniyle böyle bir değişiklik içerisindeler.

    Onun dışında en genç ev dediğiniz gibi 100 yıllık. Bizim kaldığımız ev 100 yılın üzerinde. Nitekim eski de görünmüyor.

  17. #17
    MNS-FZ6 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    20 Ekim 2013
    Şehir
    Manisa
    Motosikleti
    Honda1000RR
    Eline emeğinize sağlık harika bir paylaşım olmuş. Sayenizde bizlerde görmüş oluyoruz.

  18. #18

    Üyelik
    01 Kasım 2016
    Alıntı MNS-FZ6 adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Eline emeğinize sağlık harika bir paylaşım olmuş. Sayenizde bizlerde görmüş oluyoruz.
    Sağolun yorumunuz için çok teşekkür ederim.

  19. #19
    schumacher__ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    09 Mart 2008
    Şehir
    Doha
    Motosikleti
    Artık 4 teker..
    Alıntı VroomOn adlı üyeden alıntı Mesajı göster
    Tüm yorumlar için teşekkür ederim. Böyle pozitif yorumlar alınca insan yaptığı paylaşımlardan daha çok keyif alıyor.

    Kota konusunda haklısınız evet biraz fazla fotoğraf oldu. Birşey kaçırmak istemedik ki emin olun ekleyemediğimiz daha birçok önemli fotoğraf var.
    kota konusu espri tabi.Ne kadar uğraşmışsınız fotoğraflar için, tebrik ederim demek istedim
    VroomOn bunu beğendi.

  20. #20
    Adana İl Temsilcisi adanalı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    25 Ekim 2006
    Şehir
    ADANA
    Motosikleti
    YAMAHA XJ6 DİVERSİON F, YAMAHA BW'S 100
    gezi yazı/fotolarınızı bende herkes gibi imrenerek okuyorum.tam bir belgesel tadında.gerçekten harika,imrenilesi yerler.herkesin ve benimde dikkatimizi çeken,son derece düzenli ve temiz olması.doğaya,yeşilliğe ve tarihe oldukça duyarlılar.Eee insanoğlu daima kendinde olmayana imrenir ve özlermiş.elinize,emeğinize sağlık.takipteyim.
    DÜNYADA ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN. BORA KARAKAŞ (BEN)
    KİMSEYE KİN DUYMAM,DÜŞMANIM KİNDİR BENİM.....YUNUS EMRE


1. sayfa 12 SonuncuSonuncu

Konu içerisindeki kullanıcılar

Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)

Bu Konudaki Etiketler