Bi süredir Çapan ile beraber gezi yapmıyorduk. Haftaiçi planlayıp haftasonunu iple çekmeye başlamıştık. Plan derken sadece gezelim dedik. Detay yok. Zaten hiç olmadı.
Mekanda buluştuk.
Aksaray Motosiklet Gezginleri (AMOG) olarak kan verme etkinliği vardı. Önce ona uğradık.
Etkinlik bitince ordan ayrıldık. Grup olarak farklı bi gezi rotası vardı. Ama biz ayrıca takılalım diye düşündük. Aslında Nevşehir'e gidelim diye düşünüyorduk ama kışın hava erken karardığı için orası dursun dedik. Konya yoluna doğru çıktık. Orda bikaç tarihi han var. Onları görüp dönüştede köftesi meşhur bi tesis var oraya gidelim dedik.
Depoları doldurduk ve yola hazırız.
Biraz şehirden uzaklaşınca motorun gitmediğini farkettim. Zaten beni bilen biliyor, gezilerim hemde motoru deneme/arızasını bulma amaçlı oluyor. Yola çıkmadan çin malı karbüratör takmıştım. Çekmediği için iğnesini yükselttim.
Biz ordayken biraz yağmur atıştırdı. Yağmurda perişanlık çekmektense civarda dolanalım diye düşündük. Çapan naked motora biniyor ama tutturdu "araziye girelim ana yolu boşverelim" diye. E iyi o zaman dedim ticaret borsasının yanında bi yol varmış daldık oraya. Nereye gittiğini bilmiyoruz o yolun. Kafamıza göre girdik. Kaybolmakda lazım.
O yol bizi Aratol'a çıkardı. Aksaray'a yakın bir toldu önceden. Sonradan bağlandı mahalle oldu. Birazda acıkmıştık. Sucuk ve ekmek aldık başka bişey bulamadık. Domates vs yani. Tabi piknik amaçlı çıkmadığımız için yanımızda bıçak mangal vs şeyler yok. Neyse ki tornavida filan almıştım. Sucuğu soymaya paket açmaya iyi oldu.
Çapan ateşi yakarken bende karbüratörü değiştirmek istedim. Çin malı karbüratör çok patırdıyor. Orjinali takayım dedim. Taşlardan hoplaya zıplaya motoru yanıma getirdim.
Çapan birde inek kafası bulmuş. Geldi karşımıza dikti. Obayı kurdu. İnek Obası.
Aşçımız iş başında.
Kuru dalları yaktık. Yaş dalları şiş yaptık.
Arkada Hasandağı manzarası. İç anadolunun en büyük ikinci dağı. İlki Erciyes.
Yedik içtik ateşi gömdük. Gözümüz yolda gayrı.
Ordan biraz arazi biraz köy yolu derken Yeşilova'ya çıktık. Buda Aksaray yakınlarında bi köy. Orda acemhöyük var. Gelmişken orayıda görelim bari dedik. Köy kahvesinde önce çay içmeye durduk. Dayılar hemen motorları incelemeye başladı. Çeşit çeşit sorular. Motor kullanıcılarının bildiği şeyler.
Kahveci "velkam dı yeşilova" diye karşılıyor bizi. "Aksaraylıyız gardaş" diyince güldük biraz. Çaylar geldi, sohbet muhabbet.
Para almadı sağolsun.
Ordan acemhöyük'e geçtik. Zaten yakınmış. Bi tepenin başında. Giriş yasak olduğu için etrafı telle çevrili. Bizde daldık çayırlara. Girmek için yer arıyoruz.
Sonunda bulduk. Bizim girmemiz için telleri açmışlar sağolsunlar. Atları bıraktık burdan geriye yayan devam ediyoruz.
5-6 bin yıllık varmış burası. Şimdi kazı çalışması yok. Ne zamandan beri yok bilmiyorum. Belkide kış mevsiminden dolayı ara vermişlerdir.
Ordan çıkıp ön tarafına dolanmak için motorlara bindik. Büyükçe bi arazi içinde üç farklı noktada çalışma var. İlki buydu.
Ön tarafta motorları koyacak yer bulduk. Yine girmek için yer arıyoruz. Aslında tam önümüzde kazı ekibinin kalması için yapılmış bina var. Orda kapıda var ama kilitli doğal olarak.
Burayı branda ile örtmüşler. Yağmurdan filan etkilenmesin diye heralde.
Girecek yer bulduk tepeye tırmanıyorduk ki çocuklarla karşılaştık. Gençler piknik yapıyormuş. Biraz konuşunca "Abi kolamızdan içmez misiniz?" diye sordular. İkramı geri çevirmedik oturduk yanlarına.
Kaç bin yıllık yerleşim yerinde piknik yapıyor adamlar. Manzaralı yüksek yer diye gelmişler. Tarihi eser görmeye gelmemişler.
Üçüncü yerde ilki gibi örtülü filan değil. Genelde kerpiç ve pişmiş tuğla benzeri şeylerden yapmışlar duvarları.
Duvarda kemikler var. Sanırım hayvan kemiklerini kerpiçe birleştirici malzeme olarak kullanmışlar.
Yasakmış yine geç öğrendik. En son gezimizde Tuzgölüne motorlarla girmiştik. Jandarma bizi yakalayınca öğrenmiştik yasak olduğunu. Yine bi jandarma macerası yaşamayalım diye alandan çıktık. Eserlere her hangi bi zararımız olmadı. Fazla yaklaşmadık yada dokunmadık.
Buda oranın bilgisi.
Ordan çıkıncada yine adres sormadan yürüdük. Biraz köy içinde dolaştıktan sonra bi yola geldik.
Aksaray düzdür pek tepe dağ vs yoktur. Bikaç yükseklik var. Bulunduğumuz yerden mesela Toki binaları görünüyor. 20-30 km ötede. Ona bakarak nerde olduğumuzu kestirebiliyoruz. Ne tarafa gideceğimizide. Şurdan direk gitsek Ankara yoluna çıkarız diyip sürdük atları.
Bi kanal çıktı. Uzun süre yol gidemiyoruz. Sürekli bi sigara molası vermek gerekiyor. Bi ara motor sürerken sigara içebilmek için aparat düşünmem lazım.
Güya ben enduro motora biniyorum. Çapan çamur görmeye dayanamıyor dalıyor içine. Hele birinde motor çıkmadı inip çıkardı. Motor ve kıyafetler baya kirli tabi. Onada bi enduro motor almak şart oldu gayrı.
Ordan Ankara-Aksaray yolunu bulduk. Anayoldan çok gitmeyip tokiye dönüş yolundan girdik. Ordanda Akin köyü yoluna. Orda eski bi tesis var. Babamın gençliğinde kaplıcaymış sonra kapanmış atıl vaziyette kalmış. 4-5 sene öncesine kadar havuzları hala doluydu. Yazın yüzmeye gelirdim. Ilık ve şifalı suyu vardı. Merak ettim döndüm o tarafa doğru. Çapan zaten "sen nereye giderken peşindeyim" dediği için planda yokken daldım burayada. Kuyuları kapatmışlar ve su kalmamış.
Dört tane havuz vardı dışarda. Küçüklü büyüklü. Hepsi doluydu. Bir tanede binanın içinde havuz vardı. Sanırım orada kadınlar için. Şimdi ayyaş mekanı oralar.
Hava kararıncada yurda döndük. Kafeler caddesinde biraz çay içip günü bitirdik.
Motora binmenin tadını ben böyle alıyorum. En büyük pişmanlığımız ise çaydanlığı yanımıza almamaktı. Odun ateşinde çay bir başka oluyor. İnşallah haftaya hava güzel olursa çaydanlığı unutmayız.
Zaman kısıtlı olduğu için fazla uzun yol yapamadık. Kaç kilometre bilmiyorum ama tahminim 100 km civarı yol yapmışızdır. Ana yolları mecbur kalmadıkça kullanmadık. Genelde köy yolları ve yol olmayan arazi. Öylesi daha zevkli.