Hayatta önemli olan en çok şeye sahip olmak değil; en az şeye ihtiyaç duymak demiş yazar. Sanki motosikletli yaşam tarzımızı özetlemiş adeta. Evet, belki de bisikletten sonra, motosiklet ile çıkılan serüvenler; en az eşya ile seyahat edilen, çevreye doğaya saygılı, gökyüzüyle barışık ve yollara en çok yakışan bir gezgin halidir. Ve bu minvalde, iki teker kültüründe yol arkadaşlığı ve dostluk her zaman ön plandadır. Beraber virajlara giren, toz toprak dağlarda gezen adamlar artık sıradan arkadaştan öte, kardeştirler. Bu duyguları uçakla seyahat eden, otobüs turlarına katılan ya da otomobilleri ile otobanda birbirlerine hiç bakmadan dümdüz giden insanların anlaması biraz zordur tabi.
2012 yılında tanıştığım ve yıllar içinde beraber yol yaparak kardeşlik mertebesine eriştiğim Alanyalı dostlarımı ziyarete gitmek hasıl oldu yine. Bu sefer farklı bir ziyaret; Orhan ağabeyin bir kızı oldu ve onu kutlamak için Ali Kurt, Sertaç Kaya ve ben Mustafa Kara düştük Alanya yollarına. Benim motosikletim küçük hacimli olduğu için biraz daha erken yola çıkıp vakit kazanmak istedim. Arkadaşlarım nasıl olsa otoban bitişinde beni yakalarlar ve Silifke-Anamur-Alanya virajlarını beraber yaparız diye planladık. Öyle de oldu. Gün doğumunda Sezen Aksu dinleyerek Mersin otobanını bitirdim, gün doğumunda sürmek ve Sezen dinlemek çok ayrı bir keyifti. Taşucu’nda bizimkiler beni yakaladılar. Ve eğlence başladı. Ekip sağlamdı, yola düşebileceğiniz en çılgın iki isim, çılgın bir motorla bana eşlik ediyorlardı.
Ali Kurt içimizde en iyi kullanan isim olunca, ondan bir şeyler kapmak adına sürekli gözlem yaptım. Eleştirilerini dinledim ve benimle paylaştığı bilgileri hafızamın bir köşesine kaydettim. Kendisi de bu gezinin ardından katıldığı motosiklet eğitim faaliyetinde oldukça yüksek bir puan alarak bizleri sevindirdi. Tebrik ediyorum arkadaşımı.
Alanya’ya keyifli bir sürüşün ardından sağ salim vardık. Öncelikle Ali’nin eskiyen lastiklerini değiştirdik. Sağolsun Cenk Kara bize bu konuda yardımcı oldu. Derken Cenk’in abisi ve benim özden öte emmioğlum Fatih Kara geldi servise. Hem de yeni göz bebeği Jawa’sı ile. Eski göz ağrısı Honda Wave de servisin önündeydi, ilginç bir buluşma oldu.
Lastikler takıldıktan ve sohbetler edildikten sonra Orhan ağabeyin yanına geçtik. Her defasında bizi mahçup eden bir sevgiyle karşılandık. Hava çok sıcaktı ve Sertaç oruçtu. Serinlemek adına Dim Çayına gidip akşamı edelim dedik. Orada da Alanya çetesinin mihmandarı Ersin Özen ağabeymiz bizi yakaladı. E tabi onun çöplüğündeyiz, istihbaratı almış hemen. Keyifli sohbetlerin ardından akşamı ettik. Orhan ağabeyle buluşup akşam yemeğimizi yedik ve nihayet yiğenimiz Elif’i görebildik. Güzel bir akşamın ardından dinlenmek üzere Fatih ağabeylere yerleştik. Yarın sabah güzel bir macera bizi bekliyordu. Orhan abi işlerinden dolayı bize katılamadı, onunla da seneye inşallah Toroslarda bir rota yaparız belki, kim bilir...
Ertesi sabah erkenden uyandık. Tabi Sertaç hariç. Onun bir gezide erkenden uyandığını gören duyan yok sanırım. Haliyle biraz geç kaldık, öğlen sıcağına yakalandık. Yakıtlarımızı tamamlayıp, Alanya çetesi ve biz Hataylı üç deli yönümüzü dağlara çevirdik. Rotamız; Gündoğmuş yaylaları, oradan Uçansu Şelalesi, ardından en yukarı Eğrigöl Yaylasına geçmek. Konaklamayı ise Bozkır’da Aygır Gediği denilen mevkide gerçekleştirip, ardından evlerimize dönmekti planımız.
---------- Mesajlar birleştirildi - 00:10 ---------- bir önceki mesaj zamanı 00:08 ----------
İlk durağımız Uçansu Şelalesine bir solukta çıktık. Yol üstü güzel fotoğraflar çektik. Zafer Amcam yine bana Marlboro Man pozu verdi. Hey gidi, 2012’de Abanoz Kampından söz açıldı, anıları yad ettik.
Şelalenin serinliği ile bir şeyler atıştırdık. Ali ve Sertaç katıklı ekmek getirmişler. Sertaç bu arada içimizdeki tek oruçlu. Kendisine yolculukta tutma, seferisin diye vaiz versek de, bizim hocalığımıza güvenmedi, tuttu. Hem oruç tutup hem bu rotayı yapmak her yiğidin harcı değildir. Bravo kendisine.
Fatih abi bize çay demledi yeni kara demliğiyle. Ayrıca bana da bir demlik hediye etti, ufağından. Benim büyük demlikle güzel bir takım oldu. Yazının başında dediğim gibi, ufak şeylerle mutlu olabilen insanlarız. Ufak tatlı bir kara demlik beni dünyalar kadar mutlu edebiliyor. İki bardak çay, dostunla yaptığın sohbet, izlediğin manzara… Huzur üçlemesi… Az insan, az eşya; Kafka’ya selam olsun.
Uçansu Şelalesindeki molamızın ardından dinlenmiş olarak çıkıyoruz yine yola. Bu sefer yollar daha da dikleşiyor, hedefimiz zirveler. Bir iki ufak köyden geçip, güzel vadilerin içinden yol aldıktan sonra bir yol ayrımına geliyoruz. Karar vermek durumundayız. Normalde Eğrigöl’e Gündoğmuş üzerinden gidiliyormuş. Ama Ersin abi sanırım daha kestirme diyerek toprak yola sapıyor. Ben bilerek saptığı kanaatindeyim, Zafer amcaya suikast niyetinde olabilir. Ama yol ciddi anlamda zor, toprak gevşek, taşlık, bazen çamur ve normal bir çamur değil, çok kaygan. Sertaç zor yolu seçtik diye halay çekiyor bir ara. Bu yola girdikten sonra işin rengi değişiyor. 7 motordan sadece 3’ü yol dışı mücadeleye uygun. Bizim motorlar asfalt için tasarlanmış. Ama olsun enduro ruhumuzda var. O zaman keyfini çıkaralım, bırakalım da motorlarımız doya doya çamur olsun.
Zikzaklar çizerek tepelere tırmanıyor, yavaş yavaş o eşsiz coğrafya, köyler ayaklarımızın altında kalıyor. Tabi öğlen vakti, motorlarımız da ısınıyor. Benim ve Ali’nin motoru sürekli fan açıyor, ısı uyarısı veriyor. Ara sıra durup soğutmaya çalışıyoruz. Ama bizim amcalar maşallah, kaptırıp gidiyorlar. Bir ara yolda bir keçi karşılıyor bizi. Ali Kurt soy adına istinaden keçiyi kovalıyor.