Gezimizin videosu
http://www.vroomontheroad.com
İstanbulda oturanların, özellikle de anadolu yakasında, hafta sonları için tercih ettiği yerlerden birisidir Ağva. Yol boyunca geçtiğiniz köyleriyle, karadeniz kolan kıyısıyla, doğasıyla, sessizliği ve sakinliğiyle Ağva benimde gitmeyi sevdiğim yerlerin başında gelir.
İstanbula sadece 100km uzaklıkta. Benim gibi şehirden biraz uzakta yaşıyorsanız da evinizden 70km sonra Ağvaya varabilirsiniz.
Göksu ve Yeşilçay nehirleri iki yanından akıp ve karadenizin masmavi sularıyla buluşuyor. Lezzetli balıklarıyla meşhur olan bu yerde konaklamak içinde bolca otel mevcut.
Hepsinin tek bataryası olsa gene iyi. Drone'un 3, gopronun 2 bataryası var.
Nihayet hazırlıkları tamamladıktan sonra yola çıkıyorum. Daha şehirden ayrılalı 10 dakika olmuştu ki yol kenarında bembeyaz çiçek açmış bir ağaçla karşılaşınca ilk fotoğrafımı çektim. Instagramda bu ağacın yanında kamp yaptığımı zannedenler oldu. Orada görünen karaltı kamp çadırı değil baştan belirteyim.
Yoluma devam edip nasıl olsa zaman bol diyip goproyu motorun bir orasına bir burasına yerleştirdim. Güzelde oldu. Uzun zamandır farklı açıları denemek istiyordum.
Ağvaya 10-15km kala yol yapım çalışması nedeniyle yolu kapatıp farklı bir köy yoluna yönlendirmişler. İyiki de öyle olmuş çünkü bu yol hem daha keyifliydi hem de yol kenarında küçük bir göl buldum.
Bu sefer daha da fazla zaman harcayıp hem dronela çekim yaptım hemde fotoğraf makinesiyle. Tertemiz çim alanın üzerine yatıp güneşin ve havanın tadını çıkardım. Farkına varamadan 1 saat geçip gitmiş bile.
Ağvaya vardığımda kalabalık bir grup motorcu ile karşılaştım. Park yerlerini çoktan doldurmuşlar ama alan ferah olduğu için bu koca Triumpha da bir yer bulabildim. Ağvaya vardığımda güneşten eser kalmamıştı. Hava hem soğumuştu hemde yağmur belirtileri başlamıştı. Karnımı hızlıca doyurup çıkardım bizim çitlembiği meydana. Sahil boyunca uçuş yapıp Türk bayrağı etrafında bir kaç tur attım. Kalkış yaparken pek sorun olmadı ama iniş yapmak biraz yorucuydu benim için. 3-5 köpek çok ilgilendi. Sürekli drone'un üzerine atlayıp yakalamaya çalıştılar. Nereye gitsem takip ettikleri için bir türlü iniş alanı bulamadım. Gözümü karartıp inmeye karar verdim ama çok yaklaşıp havlamaya başladılar. Neyseki kazasız belasız bir şekilde köpeklere zarar gelmeden uçuşu tamamladım.
Hazır buraya gelmişken Şileye uğramadan dönmek olmaz deyip şileye doğru yola çıkıyorum. Sahil yolundan gidip bolca virajlı yollardan ve eski köylerden geçtim. Bir köy özellikle ilgimi çekti ki dönüşte çitlembik ile havalanıp çekim yapmaya karar verdim.
Yolda yakıt almak için bir benzinlikte durduğumda bir motosiklet dikkatimi çekti. Hemen sahibi ile tanışıp motoru incelemeye başladım. 1952 model bir Zündappmış 2 zamanlı tek silindirdi 200cc bir motoru var. Selesinin tasarımı ise beni bende aldı. Sesi de oldukça hoş olan bu motoru kullanmam için izin veren sahibine tekrar teşekkür ediyorum. Ufak bir 6 voltluk oyuncak aküsü olan Zündappın aküsü bir şekilde bittiği için iterek çalıştırdı. Çalıştırdıktan sonra bana teslim etti ve kısa bir tur attım. Oldukça farklı bir deneyimdi benim için. 4 vitesli şanzımanıyla pek anlaşamadım başta ama kullanması gerçektende çok keyifli.
Bir başka gezi de buluşmak dileğiyle.