Hayalim olan 11 günlük 4116 Kmlik Karadeniz Gezisi
Reklamlar
-
Selam arkadaşlar,
2011 yılından beri aktif motorsiklet kullanıyorum ve o zamandan beri hayalim olan Karadeniz gezisi yapmak bu yıla nasip oldu. Kazasız belasız çok şükür geziyi tamamladım. 16 Temmuz ve 26 Temmuz 2016 tarihlerinde hayalim olan Karadeniz Gezisi yaptım. 10 gece 11 gün sürdü. Sinop'tan başlayıp Artvin'e kadar gittim.
Toplamda 4116 km yapmışım. Motorum MT-09 Tracer 2015 model Race Blue
Genel bilgiler vereyim gezi ile ilgili;
- Toplamda 4116 km yaptım. 980 TL benzin almışım. Ortalama 4,40 TL den olsa 222 litre benzin tüketmişim tüm gezi boyunca. Oranlayınca 100km'de ~5,4litre benzin tüketmişim.
- 10 gece otellerde kaldım. Toplam otel masrafım 1000 TL tutmuş. Yani günlük 100 TL otel ücreti.
- Gezdiğim Göller: Ordu Ulugöl Tabiat Parkı, Trabzon Uzungöl, Borçka Karagöl ve Ovit Yedigöller
- Gezdiğim Şelaler: Sinop Erfelek Şelaleri, Ordu Çiseli Şelalesi, Çamlıhemşin Palovit Şelalesi, Arhavi Mençuna Şelalesi ve Erzurum Tortum Şelalesi.
- Yüzdüğüm Şelaler: Sinop Erfelek Şelaleri ve Ordu Çiseli Şelalesi.
- Yüzdüğüm Göller: Ovit Yedigöller
Aşağıda gezinin detaylarını ve fotolarını bulabilirsiniz.
İlk önce tüm rotayı ekleyelim.
1. gün;
Sabah saat 10:37 de teker döner. Normalde gezilerime sabah saat 06:00 civarlarında başlıyordum bugün ise öyle olamadı. Çünkü ben uyurken darbe olmaya çalışmış. Gece 10 gibi yattığımdan hiç birşeyden haberim olmayarak sabah saat 5de uyandım. Ve telefonu açtığımda heryerlerden mesajlar, mailler gelmiş. Sonra televizyonu açtım her yerde darbe haberleri. Uyku sersemi ne olduğunu anlayamadım zaten. Her pencereden baktığımda sokaklarda askerleri, tankları göreceğim sandım. Yaklaşık 5 saat haberleri takip ettim neler olup bittiğini anlamaya çalıştım.
10larca kez geziye çıkıp çıkmamak konusunda tereddüt ettim ve sonunda 10:00 da karar verdim bu geziyi yapmaya ve atladım motoruma, herşeyden uzaklaştım.
Normalde rotam Kastamonu üzerinden İnebolu'ya geçip Sinop'a sahil yolundan deniz manzaraları ile ulaşmaktı fakat 5 saat rotar olduğu için anayollardan devam ettim. Otobanda zincir yağlama molası.
Her şey tertemiz gıcır gıcır maşallah
Otobandan sorunsuz çıktım, trafik normale göre azdı tabi. Nerede Sinop tabelası görüyorsam sapıyorum.
Neredeyse yolda kalıyordum Saraydüzü'nden Boyabat'a giderken. Motorda benzin azaldığında ekstradan çıkan bir gösterge var. Benzin ışığı yandığından beri kaç km gittiğinizi sayıyor.
En fazla 40km yapmıştım benzin ışığı yandıktan sonra bu sefer 48 oldu rekorumu kırdım Bu gidişle bir gün yolda kalacağım bakalım ama ne zaman
Bu sapak önemli, bakalım 10 gün sonra dönüp dolaşıp bu sapağa sağ salim gelebilecek miyim? Sinop'a devam...
Bu son sapak
Sinop burnu gözüktü.
Motordaki yan çantaları indirip taşıdım odaya ve motoru bağladım otelin arkasına. Şimdi biraz etrafı gezebiliriz güneş batmadan.
İlk hedefimiz Sinop kalesi. 8. yüzyılda inşa edilmiş bayağı eski bir kale. Tabi sonra Selçuklular onarıp güçlendirmişler.
Sinop kalesinden manzara;
Çok güzel bir oturma yeri;
Kaleden sonra hep görmek istediğim Tarihi Sinop Cezaevine geçiyoruz. Cezaevini gezerken Ahmet Kaya'dan Şafak Türküsü dinleyebilirsiniz. Bu kadar mı anlamlı sözleri olur bir şarkının.
"Elleri değsin istemedim, gözleri değsin istemedim. Ağlayıp koklayacaktın belki bir ömür taşıyacaktın koynunda..."
"Pardon" filminin çekildiği mekanı hep gezmek istemişimdir. Bu arada gelmiş geçmiş en iyi türk filmi diyebiliriz "Pardon" filmine. İzlemeyen var izlesin derim en kısa zamanda. Öyle bir film ki 10larca kez izlense sıkılmazsınız. Geçişleri, çekimleri, hikayesi ve oyuncuları efsanedir.
Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin, Bülent Kayabaş, Erol Günaydın, Zeki Alasya, Ali Çatalbaş...
Evliya Çelebi diyor ki; "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı dev gibi gardiyanlar, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmlar vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."
Disiplin hücrelerinin olduğu bina ve hücreler;
Sinop cezaevinin rutubetini yiyen bir daha iflah olmazmış.
Mahkum nakil aracı;
Çocuk ıslah evi;
Atatürk çok güzel söylemiş.
Kapalı görüşme yerleri;
Müdürüm
Çok güzel sözler var duvarlarda;
Esas cezaevi 3 kısımdan oluşuyor. Cezaevi 1. kısım burası;
Sinop Cezaevinde çekilmiş filmler ve diziler. İzlemeyenler "Pardon"u izlesin bence öncelikle
Volta atılan ünlü meydan.
Disiplin hücreleri. İçerisi çok fena karanlık, rutubetli 2m2lik odalar. Her adımda buralarda yaşanan acıları, çekilen ızdırabları hissediyor insan ruhunda. Duvarların dili olsa da konuşsa...
Bundan sonra cezaevini kapattılar saat 07:00de. En önemli kısımlarını gezemedim. İçeride kilitli kalmamak için çıktım artık. Sabah devam edicez Cezaevini gezmeye.
Karnım acıktı Çorba ve tavada çipura ile maden suyu 25 TL tuttu.
Hava kararmadan biraz sahilde yürüyüş otele dönmeden.
Tekne modelleri satan dükkanlarda gezindim biraz. Her biri çok ince işçilik içeriyor. Tüm ayrıntılar var mürettabat bile
2. gün;
Sabah bu manzarada kahvaltımı yapıyorum. Tabağı da bayağı tepeleme doldurmuşum
Cezaevinin kapıları kapalı daha açılmamış. "Açık kalmıyor hiçbir kapı..."
Biraz etrafı geziyorum. Her yerde sur kalıntıları kimisi tehlikeli gibi.
Cezaevine geri dönüyorum ve cezaevinin şimdiki yaşayanları
Bu seferde Ahmet Kaya'dan Hani Benim Gençliğim dinleyebilirsiniz.
Direk 1. kısımdan başladım.
Bu kapı kim bilir ne zaman açılır veya açılır mı?
Burada artık kimler kalmışsa neler yaşanmışsa duvar örmüşler, örtmüşler üstünü...
Boş bir koğuş
Bu da temsili dolu hali;
Dut ağacı ve hikayesi. Çok güzel bir hikayeymiş. İyi ki 2. kez geldim gezmeye bu hikaye için bile değer.
İnsanı etkileyen bir de cezaevinin yeri. Direk denizin dibinde olması, dalgaların sesini rahatlıkla duyabiliyorsunuz ama göremiyorsunuz mavi denizi. Martıların bağrışmaları geliyor ama dokunamıyorsunuz hissedemiyorsunuz hiç birini...
Bu kadar rutubet olduğuna göre hamamın girişi olsa gerek burası
Cezaevi 3. kısım;
Ve Sabahattin Ali koğuşu;
Burada yatmış Sabahattin Ali 1 yıl kadar;
Güzel bir söz daha;
Çok üretkenmiş Sabahattin Ali. Çoğu bilindik şarkıların sözlerini yazmış.
Eşkiya Dünyaya Hükümdar olmaz.
Hapishane şarkısı 1-2-3
Etrafı gezmeye devam. Güzel korku filmi çekilir burada
Şu koridorda klasik sahne olan yüzü maskeli elinde bıçak olan adamın sarı saçlı kızı kovalaması sahnesi mesela
Türk bayrağı dalgalanıyor şanlı şanlı burçlarda;
Parmaklıklar ardında dizisinin film seti.
Ünlü meydana bi göz atıp çıkıyoruz. Son olarak meraklasına cezaevinde yaşam ile ilgili çekilmiş izlenebilecek gelmiş geçmiş en iyi dizilerden biri olan "OZ"u tavsiye ederim.
Dikkat edin +21 diyebiliriz "OZ" dizisine çok çarpıcıdır.
Biliyorum içiniz bunaldı, o zaman şimdi Hamsilos koyuna gidelim. İçimiz ferahlasın yoldan bir foto
Ve Hamsilos koyu, çok güzel bir yermiş.
Hamsilos koyundan İnceburun fenerine devam;
Ve İnceburun feneri;
İnceburunun etrafındaki Karadeniz. Tertemiz bir deniz ve sonsuz ufuklar.
Benden başka bir grup motorcuda gelmiş. Selamlaştık Ben gezerken etrafı onlar yola çıktı.
Fenerden çıktık yola Erfelek şelalerine gideceğiz. Karasu ırmağı manzarasında yola devam. Allahım ne kadar güzel bir renk bu. Suya bakmaktan kendimi alamadım.
Erfeleke vardık. İlk Şelalemiz, en güzeli ve heybetlisi;
Suyun rengi çok güzel.
Toplamda irili ufaklı 28 tane şelale var. Sonuna kadar gittim İsteyenler şelalelerin yanından tırmanıp ilerleyebilir isteyenler merdivenlerden devam edebilir. Ama şelalelerin yanından tırmanmak en güzeli biraz zor olsada çünkü merdivenlerden çıkarken çoğu şelale atlanıyor. Gerekli yerlerde tırmanmaya yardımcı olan halatlar falan var oralardan tutunularak çıkalabiliyor her bir şelale.
Merdivenler biraz dolandırıyor tabi.
Bu sarkan halatlar olmasa zor çıkılır.
Sonlardan bir tanesine geldim ve bunu beğendim burada suya girdim bi 10 dakika. Tüm yorgunluğumu aldı gitti su
Aşağıda oğlak çevirme yapıyorlar. Kilosu 80 lira imiş. Parçalayıp tartıyorlar direk kilo hesabı satılıyor.
Ve Erfelekten geri dönüş Ordu Ünyeye.
Gerzeden çıktık Bafraya doğru yola devam. Kara kara bulutlar var iç kısımlarda.
Yolda yemek molası Terme civarlarında. Çorba, saç kavurma ve maden suyu 27 lira tuttu.
Ve akşam hava kararmaya yakın. Ordu Ünyede 2 gün kalacağım otele geldim. Yarın Ordunun derelerini yaylalarını gezeceğiz
3. gün;
Akşam motoru otelin bahçesine çekmiştim. Sabah beni bekliyor buldum. Yan çantaları taktım ama içleri boş. Gittiğim yerlerde üstümdekileri koyarım diye.
İlk hedefimiz sahilyolu üzerinden Yason Burnu ve Kilisesi.
Sabah sabah manzaralı yollar da güzel gidiyor.
Ve kiliseye vardık. Şansımıza kapalı imiş Pazartesileri. Aslında dün gelecektim ben buraya ama ilk günden dolayı tüm program rotarlı ilerliyor.
Her işte bir hayır vardır derler ya. Ben kilise etrafında gezerken Tenereci biri geldi. Tanıştık ve hemen kaynaştık tabi motorcular olarak. Recep kardeşimin pek rotası yokmuş. Bana uydu bundan sonra iki motor gezeceğiz bugün ilk bu gezide
İlk hedefimiz Gürgentepe üzerinden Ulugöl Tabiat Parkı. Yoldan bir kare. Pek fotoğraf çekmedik yolda. Aslında güzel manzaralar vardı ama Recepi zırt pırt durdurmak istemedim. Ama çok sağlam gazladık, Recep fena gidiyor Tenere ile. Düzlükte ben uzuyorum ama virajlarda o daha iyi.
Ulugöl Tabiat Parkına varma anımız
Ve mükemmel manzarası ile Ulugöl;
Gölün etrafını dolaşacak yol yapmışlar, e dolaşmamak olmaz. Muhabbet ede ede tüm gölün etrafını dolandık.
Nilüferler açmış.
Biraz da sanatsal takılalım. Tracer ismi ile göl manzarası
Ulugölden çıktık, Perşembe yaylasına doğru demirden atlarımızı şahlandırdık.
İlk hedefimiz Çiseli şelalesi. Uzaktan görülüyor biraz. O kadar geldim girmemek olmaz. Ben yüzdüm Recep izledi
Suyu biraz bulanık ve ılık bir suyu var. Sanırım gelirken yayladan dere ısınıyor güneşten.
Perşembe yaylasından fotolar;
Güzel bir poz.
Karnımız acıktı. Bir kilo kuzu eti söyledik. Kilosu 50 lira. Yediğim en iyi etlerden biriydi tabi bunda muhabbetinde katkısı var motorcu kardeşimin.
Recep ile ayrılıyoruz buradan. O yaylada çadır kuracak ben ise Ünyeye dönüyorum. 2 saat yolum var. Yayladan çıkar çıkmaz sis başladı. Görüş mesafesi bayağı kötüleşti ilerlerde.
4 lüleri yaktım sis kalkana kadar.
4.gün;
Akşam yağmur yağmış. Çantaları yükledim kahvaltıdan sonra. Ünyede 2 gün bitti. Trabzon Hıdırnebi yaylasına varmaya çalışacağım bugün.
Tirebolu'dan Torul'a saptım Sahilyolunu takip etmek yerine. Daha manzaralı yollar için Zigana'dan geçip Maçka'dan Trabzon'a ineceğim.
Özkürtün barajı.
Doğankent Çayı
Yollar ve manzara süper.
Ve Zigana Geçidine vardık. Zigana'da sis vardı tabi hep olduğu gibi. Fakat sis yağmur gibi ıslatıyor.
Zigana Kral Sofrasında yarım kilo kuzu pirzolamı söyledim hemen ve fındıklı hamsiköy sütlacı ardından. Et ve sütlaç çok iyiydi. Ama sütlaç ayrı bir güzeldi pirinç taneleri hiç hissedilmiyordu. 40 lira tuttu yemek.
Sümela Manastırı restorasyonda olduğu için Vazelon manastırını ziyaret edeyim dedim bende. Anayoldan Maçka'ya inerken Vazelon manastırı yazan yerden girdim toprak yola.
Yol gitgide bozulmaya başladı ve tırmandıkça sis artmaya başladı.
İnat ettim yol kötü olsa da devam etmeye karar verdim. Fakat bu yokuşta stop ettirdim ve 5-6 kere denememe rağmen motoru hareket ettiremedim. Anlayamadım neden stop ettiğini. Arka teker patinaja düşüyor fakat motor yerinden kalkacak gibi oluyor ve stop ediyor. Geri de salamıyorum motoru olduğu yerde zor duruyor kayıyor altındaki kaygan zemin ile. Geri dönecek U dönüşü yapacak düzlükte yok. Dedim kaldık burada.
Sonra aklıma geldi TCS (Traction Control) u kapamak Zart diye çıktı TCSyi kapayınca bu yokuşu. Demek ki teker patinaja düştüğünde TCS direk gaz kesiyor ve motor stop ediyor.
Ama bir 100 metre sonra bu sefer doğa karşıma sert çıktı. Ağaç kökü devrilmiş yola ben de riske atmak istemedim ve geri dönmeye karar verdim. Vazelon manastırına gidemedim yani.
Bu düzlükte bir 6-7 ileri geri yaparak döndürdüm motoru aşağıya. Tabi su gibi ter oldum buraya kadar gelene kadar. Çantalarla falan 250 kiloyu kontrol etmek çok sıkıntılı gevşek ve ıslak zeminde.
Allahtan motoru yatırmadım, ufak tefek badireler atlattım tabi ama kazasız belasız çıktığım gibi inebildim. Vazelon macerası yaklaşık 2 saatimi aldı.
Maçka' doğru inerken o gün teröristler polis noktasına saldırıp şehit etmişler polisleri. O yüzden Maçka yolu operasyon sebebiyle gidiş dönüş kapatılmıştı. Kmlerce kuyruk olmuş araçları sollayarak motorla en öne geçtim ve durdum.
Tabi ben tam teçhizatlı durunca 5-6 kişi başıma toplandı motoru stop edemeden. Sordular operasyona desteğe mi geldin diye. Ben de dedim "Abi ben geziyom ya ". Benim motor mavi, kask beyaz ve mavi çizgili, üzerimde de mavi yeşil reflektör yelek görünce polis sandı millet.
Polis olmadığımı anlayınca dağıldı zaten insanlar, bir dayı kaldı onunda Bajaj Pulsarı varmış motor muhabbeti ettik bir yarım saat. Bu sırada 2-3 kişi daha sordu bana yol ne zaman açılacak diye. Yine polis olmadığımı söyledim.
Motor ilk başta arabaların en önündeydi ama silah sesleri geldiği için etraftan motoru ve kendimi sağlama almak için motoru kamyonun arkasına sakladım.
2 saat bekledikten sonra hala yol açılmayınca başka alternatifleri değerlendirmeye koyuldum. Google earth köy yollarından olduğum yerden (Maçkaya bir 10km) Hıdırnebi yaylasına yol çiziyor fakat normal yol 1,5 saat sürecek gibi bu ise 2,5 saat.
Bi deneyeyim dedim şansımı giyindim tekrardan tam giderken bir arabadaki dayı durdurdu beni. Ne zaman yol açılacak diye sordu bu sefer bozmadım Dayıyı ve dedim ki "Bizde emir bekliyoruz, emir ne zaman gelir bilinmez emir gelmeden açılmaz dedim."
Sanki etraftaki köy yollarını teftişe gidiyorum gibi saptım köy yollarına anayoldan Fakat bu aşağıdaki resimden sonra yol toprağa döndü bayağı bozuldu. Vazelon manastırı macerasından ağzım yandığı için geri döndüm. Zaten benzinim yetmeyebilirdi kalabilirdim yolda.
O yüzden geri döndüm ve kamyonun arkasına yeniden saklandım. Ardından bir yaşlı teyze geldi aramızda şöyle bir diyalog geçti.
- Evladım ne zaman açılacak yol?
- Teyze valla emir gelecek onu bekliyoruz.
- Ah be evladım sizin işinizde çok zor. Allah korusun dedi.
- Sağol teyze, dua et bizim için.
- Ediyorum evladım hep ediyorum.
Ardından yol açıldı. Yaklaşık 3 saat beklemiş olduk. Yol açılınca Maçka'dan depoyu doldurup Trabzon'dan Akçaabat'a geçtim ve Hıdırnebi yaylasına karanlıkta çıkmak zorunda kaldım.
O biraz riskli idi çünkü zemin ıslak ve sis yüzünde görüş mesafesi 5-10 metre arası. 20-30 ile 1 saate yakın tırmandım 4lüler hep yanık halde ve sağ salim vardım yaylaya.
5.gün;
Yaylada güzel bir uyku çekmişim. Fakat yine sis var sabah. Bugünkü hedefimiz 2 gün kalacağım Çamlıhemşin'e gitmek.
Güzel bir kahvaltı güne başlamak için en iyisi.
Hıdırnebi Yaylakent denen yerde kaldım.
Yayladan geçerken fotolar. Dün erken gelebilseydim yürüyerek gezecektim ama olmadı sadece yol boyundan fotoğraflar çektim.
Gece gece çıktığımız yerleri bu sefer iniyoruz fakat sis artıyor git gide.
Sonunda sisten kurtuldum. Ama inmeye devam Akçaabat'a doğru.
Sahilyoluna bağlandık Sürmene tarafları. Yerlek ıslak, yağmur çisiyor hep.
Uzungöle sapıyoruz. Uzungölün asfaltı çok iyi. Süper yollar. Yerlerde kurudu
Ve Uzungöldeyiz. Çok güzel manzarası var. Tüm gölün etrafını 1 saat yürüyerek dolaştım. Bol bol resim çektim.
Tüm uzungöl resimlerinde bulunan camii.
Uzungölü besleyen nehir.
Bi de motorla çekelim manzara fotosu.
Uzungöl dedikleri gibi çok fazla turistik olmuş. Her yer otel ve restaurant. Etrafta da türkçe duymadım gibi herkes arapça konuşuyor. Zaten pek kalmadım yemeği Rize'de yiyeceğim.
Ardından yeniden sahilyoluna bağlanıp Rize'ye gidiyoruz. Bir arkadaşımın tavsiye ettiği Rize Liman Lokantasında karnımı doyuracağım. Esnaf lokantası tarzında bir yer. En sevdiğimden
Az kelle-paça çorbası, karışık tabak ve ayran 23,50 TL tuttu.
Çamlıhemşin yoluna saptık ve manzara hemen değişmeye başladı.
2 akşam kalacağım bunglovların olduğu otele gitmek için anayoldan ayrılıyorum.
O da ne yol bitti
Telefon ettim otele. Motoru oradaki cipin yanına koyun çantaları da telefirik yollucaz onlara koyarsınız dediler. Sonra patikayı takip edin dediler.
Bu alete koydum çantaları sonra ormanın içine girip kayboldular Lan gitti çantalar
Ben de başladım patikadan yürümeye.
Şöyle bir şey patika.
Bir 7-8 dk yürüme sonrasında kalacağım yere geldim. Karşıladılar beni, çantalarımı getirdiler ve kalacağım yerin anahtarını istedim fakat anahtar yokmuş evlerde
Kalacağım ağaç ev de bu. Odada bir yatak var başka pek de birşey yok. Koyacak yer de yok zaten. Pencereler direk ormana açılıyor ama.
2 kişilik evler de var onlar daha güzel. Onların içinde tuvalet banyosu var benim ki ortak alanda.
Reklamlar
-
6.gün;
Orman içinde güzel bir uyku çekmişim. Yarım pansiyon olarak kalıyorum burada. İşleten Mehmet abi ve karısı ve 2 çocukları da yaşıyor ayrıca burada. Zaten yemekleri hep beraber masada aile gibi yiyoruz. Çağırıyorlar yemek hazır diye Benden başka 2 üniversite öğrencisi ve bir de Fransız bir kadın var.
Yemeklerde ben masada en uca oturdum en manzaralı yere
Oturduğum yerden manzara bu, aşağıda akan Fırtına deresinin sesi her yerden duyuluyor.
Bu da senbernar cinsi korumamız Ozzy. Akşamleyin fena salıyor. Çok gür bir sesi var. Uyurken bir kaç kere aşağıda bir kaç patırtı koptu herhalde ya domuzlar geçti ya da ayı gibi bir hayvan. Ozzy hemen başladı havlamaya. Gündüz yatıyor ama gece aktif
Bu da oranın kedisi. En olmadık yerlerde geziniyor. Bi düşse mazallah gitti
Ha bu da ortak duş alanı. Perde ağaçların olduğu tarafı kapatmıyor. Böyle pöfür pöfür ormana doğru duş alıyorsun
Çamlıhemşin'e geldim burada bir sapak var. Eğer köprüden geçerseniz Ayder'e gidiyor yol. Eğer Çamlıhemşin'den düz devam edilirse Zilkale, Palovit Şelalesi ve Çat Köyü diye devam ediyor. İlk hedefim Ayder'e çıkmak.
Köprüden manzara her iki tarafa doğru böyle.
Ayder yolu çok güzel Fırtına deresinin etrafından kıvrıla kıvrıla devam ediyor.
Fırtına deresinin üzerinde bir sürü köprü var. Onlardan biri Kale (Hala) Köprüsü
Kavak Köprüsü;
Ayder'e geldik. Ayder böyle biryermiş. Burası da bayağı otel ve restaurant dolu Uzungöl gibi.
Ayder'deki ünlü Gelintülü şelalesi;
Ayderdeki şöyle bir gezindikten sonra aşağı inip sapaktan bu sefer Zilkale, Çat Köyü tarafına sapacağız. Ama önce Ham Köprüsünde bi motoru çekeyim bakalım nasıl duruyor
Yol üzerindeki ünlü Şenyuva köprüsü. Amma çok insan çıkmış ve çıkıyorlarda çökertecekler köprüyü. Her otobüs, minibüs duruyor burada.
Zilkale yolu asfalt değil beton biraz temkinli gitmek lazım zemin ıslak;
Ve Zilkale gözüktü.
Zilkaleden manzaralar. Hava sisli olduğundan pek manzaralar iyi değil ama yine de güzel.
Zilkale böyle bir yer. Yapılış tarihi tam olarak bilinmiyor ama kim hangi kafayla buraya bunu yapmış hayret
Zilkaleyi de gezdik Palovit Şelalesine gidiyoruz. Yollar parke taşlı.
Motoru park ediyorum ve şu aşağıda görünen köprüden şelalenin yanına ineceğim.
Uzaktan böyle görülüyor şelale. Çok fena ses yapıyor su. Rizenin debisi en yüksek şelalesi imiş.
Tabi bu şelaleye girmedim. Girsen altına mazallah adamın boynunu kırar o kadar debisi var suyun ve girdaplar oluşuyor altında. Zaten fotoğrafı çektiğim yerden duş almış gibi oldum sıçramalardan.
Palovit Şelalesinden sonra Çat Köyüne doğru yola devam. Manzaralar o kadar süper ki.
Çat köyü yukarı diyor. Tırmanmaya başlıyoruz.
Ve bulutların seviyesine ulaştım. Bu gezi boyunca en favori fotoğrafım bu oldu.
Manzaraya gel;
Ve Çat Köyüne vardık fakat bir tek insan görmedim köyde.
Fotoğraflarımı çektim iniş başlıyor.
Çamlıhemşine geri indim yaklaşık 1 saat geri dönüş sürdü. Çamlıhemşin de böyle bir yer.
Belediye binasının yanından bile şelale var
7.gün;
Çamlıhemşin'de 2 gün kaldıktan sonra hedefim Artvin Borçka'ya varmak. 1 gün orada kalacağım ve doğuda gideceğim en uzak nokta Borçka Karagöl olacak. Bundan sonra 4 günlük dönüş sürem var.
7 gündür geze geze gidiş. 4 gün biraz hızlı bir dönüş olacak malesef.
Sahilyolunda Arhavi civarlarında Mençuna Şelalesi tabelası. Rotam da var gitmemek olmaz.
Yol üzerindeki Çiftekemer köprüleri.
Mençunaya gidiyoruz
Şelale yoluna saptık, yine beton yol ve sular akıyor yoldan. Temkinli gitmekte fayda var. Tek arabalık dar bir yol. Araba ile karşılaşınca ben geçiyorum ama 2 araba karşılaşınca sıkıntı oluyor biraz. Arabanın biri geri geri yolun genişlediği kısma gitmesi lazım.
Ve Yol bitti buraya varmam 1 saatimi aldı. Yarım saatte yürüyüş gerekiyor şelaleye ulaşmak için. Mençuna zaten ulaşılması güç demekmiş lazcada.
Su içiyorum yaprak çeşmesinden.
Ve o güzellik. Gördüğüm en güzel şelalerden biri. Türkiyenin en yüksek ve en uzun şelalesi imiş.
Buraya da girmek istedim ama malesef daha Borçka Karagöle gideceğim için giremedim. Şelaleye ulaşmam beklediğimden daha fazla zaman aldı. Ama bu videoyu çekmeye bile değer.
Şelaleden çıktık ve tekrardan Anayola bağlandık. Yaklaşık 3 saatimi aldı Mençuna'ya ulaşıp geri dönmek. Bundan sonra pek mola vermeden Borçkaya devam. Sarp sınır kapısına doğru gitmeyip Artvin'e doğru dönüyoruz.
Hopa Artvin arası Cankurtaran Mevkii. Hep böyle sisli ve yağışlı imiş burası.
Borçkanın içinden Çoruh nehri akıyor.
Pansiyona bıraktım eşyalarımı vakit kaybetmeden Borçka Karagöle gideceğim.
Manzaralar hep iyi En son fotoda arkadaki dağda da bir şelale var.
Karagöl yoluna saptık. Yine parke taşları döşeli yol.
Yollardan sular akıyor. Kışın geçilmez büyük ihtimal.
Video çektim tabi böyle su akan yolu bulmuşken
Ve Borçka Karagöl Tabiat Parkı
Şimdi size bi göz ziyafeti. Gördüğüm en güzel yerlerden biri. Yeşile doydum burada. Gölün etrafını tamamen yürüdüm. 1 saat sürdü.
Buyrun ziyafete
Şu yolun güzelliğine bak. Cennete giden yol herhalde.
Ağaç devrilmiş;
Çok güzel yere çadır kurmuşlar.
Borçka Karagöl sonradan 19. yüzyılda derenin önünün heyelan ile kapanması ile oluşmuş. Her heyelan kötü değil demek ki.
Dönüşte geldiğim yolları sis kaplamış. Manzaralar kaybolmuş.
Kaldığım Borçka'nın Aralık köyüne inerken şirin bir restaurant gördüm. Teras gibi yapmışlar. Manzarası süper.
Çorbam ve tereyağında kızartılmış alabalığım 30 lira tuttu.
Aslında planlarımda Maral Şelalesine de gitmek vardı fakat vakit yetmedi. Dönüşte akşam geceye kalacağım için vazgeçtim. Maral Şelalesi Machael bölgesinde ve hudutta sayılır.
İnşallah bir gün tekrar gelmek nasip olur da o sefer gidebilirim
8.gün;
Borçka'da kaldığım Meroli Pansiyon Karagöl yolu üzerinde.
Güzel bir kahvaltı ile güne başlayalım. Bu gezide yaptığım en iyi kahvaltı idi.
Borçka barajı.
Erzurum Artvin yolu üzerinde 10larca tünel var. Yollar çok muhteşem olmuş. Ama in cin top oynuyor. Arada kamyonlar geçiyor sadece.
Çok sağlam yatırdım motoru bu virajlarda
Artvin'e şöyle bir bakış.
Deriner Barajı. Her yer baraj zaten yol boyunca.
Manzaralar ise hep böyle. Çoruh nehrinin yanından kıvrılan yollar. Dağları delen tüneller ve uçurumları bağlayan viyadükler. Çok farklı bir dünya, yeşillik kalmadı ama yine de büyüleyici.
Tortuma doğru yola devam ediyoruz. Anayol yerini eski gidiş geliş yola bıraktı.
ve ünlü Tortum şelalesi. Gökkuşağı ve ihtişamı ile karşımızda.
Güzel bir manzara yukarıdan.
Bu da aşağıdan videosu. 30. saniyelerde teyzenin biri kayıp düşüyor suya. Gülmeyin
Şelalenin üstünden manzara;
Bu su buradan aşağı akınca o güzelim Tortum şelalesi oluşuyor.
Tortumdan çıktık Erzuruma az bir yol kaldı. O ne düzlük öyle bir 50 km boyunca dümdüz yol yaylanın içinden ve yol o kadar geniş ki kaptır kaptırabildiğin kadar
Güzelyayla geçidi. Rakım 2090. Yayla gerçekten de güzel.
Ve otele vardık. Bundan sonra tabanvay gezeceğim Erzurumu. Üstümü değitirip hemen çıktım gezmeye müzeler kapanmadan acele etmek lazım. Saat 2 civarları.
İlk hedefimiz Taşhan yani RüstemPaşa Bedesteni. İçinde oltu taşı ve gümüşçüler çarşısı var.
Her yer tespih, kolye, yüzük yani ince işçilik.
Bayraklı Audi TT
Taşhandan sonra Erzurum kongresinin yapıldığı binaya geçiyorum. Atatürk bu binada Erzurum kongresini yapmış.
Bu salonda ülkenin kurtuluşuna giden kararlar alınmış. Kıvılcımlar buradan sıçramış yurdun dört bir yanına.
Bu da Atatürk Evi. Atatürkün Erzurum'da kaldığı ev. Atatürk 52 gün boyunca milli mücadelenin temellerini atmış arkadaşları ile bu binada.
Bu çalışmalar esnasında, Mustafa Kemal Paşa askerlikten istafe etmiş, nüfus kaydını Selanik'ten Erzuruma aldırıp ilk defa Erzurum'dan milletvekili seçilmiş.
Bu binada "ZAFERDEN SONRA HÜKÜMET ŞEKLİMİZ CUMHURİYET OLACAKTIR" diye yapacağı inkilaplardan daha o zamanlarda bahsetmiş arkadaşlarına.
İçi de böyle;
Yakutiye Medresesi. Çok ihtişamlı bir medrese.
Medresede talebeler olur tabi.
Yol boyunda gördüğüm pastane. Herkes dondurma almak için sırada bekliyordu. Meşhur herhalde...
Ardından Erzurum kalesine geçiyorum. Ama kale restorasyonda her yerini kazmışlar.
Kaledeki kuleden panoramik Erzurum görünüşü. En solda uzaklarda tepede bir bayrak gözüküyor. Orada tabyalar varmış gidemedim bir daha motora binmek istemediğimden bugün. Gezilecek yerler ise genelde bir cadde üzerinde. Çifte minerali medrese ve üç kümbetler direk dikkat çekiyor. Çifte minerali medresenin yanındaki cami ise ulu cami. Biraz daha ötede Yakutiye Medresesi var.
Çifte Minerali Medrese. Malesef restorasyonda imiş içine giremedim. Ama çok ihtişamlı bir yapı.
Şöyle bir hikayesi var bu çifte minarelerin;
Çifte Minareleri, usta ile çırağı yapmaya başlamışlar. Usta bir minareye başlamış, çırağı ötekine. Günler geçtikçe minareler de yükselirmiş. Ne var ki, çırağın yaptığı minare, ustanın yaptığından daha güzel, daha göz alıcı olmuş. Usta bunun farkına varmış ama, ağzını açıp tek kelime söylemeyi de gururuna yedirememiş. Çırak ise, ustasını geçtiğine inanmış. O da anlayamadığı bir gurura, bir büyüklüğe kapılmış.
Sıcak bir yaz günü. Usta- çırak, harıl harıl minarelerini örüyorlarmış. Bir ara çırak dayanamamış, alnındaki terleri silerek, öteki minarede çalışan ustasına seslenmiş:
- Usta, bana bir su getir!
Bunu duyan ustanın elinden malası düşüvermiş. Gururu incinmiş, gönül kâsesi çatlamış, gözleri bulanmış:
Usta idim oldum çırak,
At kendini aşağı bırak!
Diyerek, kendisini aşağı bırakıvermiş.
Bu durumu gören çırak, işlediği kusuru o zaman anlamış, üzülmüş. Elinden malasını atmış:
Çırak iken oldum üstad,
Ne durursun kendini at!
Diyerek, o da kendini aşağı bırakıvermiş.
Her ikisi de oracıkta can vermişler.
Gel gör ki, minareler yarım kalmış. O günden bugüne tamamlanmamıştır.
Üç kümbetler. Arka planda çifte minerali medrese de var dikkat ederseniz. Kümbet aslında anıt mezar demek.
Şöyle bir bilgi sunayım;
Saltukoğulları devrinden kalan bu muhteşem kümbetlerin iki büyük özelliği vardır.
Birincisi, Anadolu'da yapılmış ilk eserlerden olması,
ikincisi bunların üçünün de tamamen birbirinden ayrı mimari üsluplarla yapılmış olmalarıdır.
Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olanın, Saltuklu Devletinin kurucusu Emir Saltuk'a ait olduğu sanılmaktadır.
Erzurum'daki Üç Kümbetler ismi ile tanınan üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk'a ait olduğu sanılırken, XII.yüzyılın sonlarında veya XIV. yüzyılın başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmezken, bunların da 14. Yüzyıla ait oldukları belirtiliyor.
Ardından karnım açıktı. Çağ kebabının mucidi Koç'lara geldim.
Normalden yediklerimden farklı idi Çağ kebabı. Öncelikle daha kalın kesiyorlar o yüzden daha çok hoşuma gitti Tadı da önceden yediklerimden daha güzel.
5. çağı çerez niyetine istedim. Cila için Tanesi 7 lira çağın. Hesap 37 lira tuttu maden suyu ile birlikte.
9.gün;
Son 3 güne geldik. Bu 3 gün sağlam yol yapmam lazım. Tee Erzurum'lardan Gebze'ye varacağım. İlk hedefim Erzurum'dan İspir'e geçip oradan İkizdere'den yeniden Karadeniz Sahilyoluna inmek ve Giresun'da konaklamak.
Erken kaptırdım sabah 07:30dan beri yollardayım.
Bulutların hizasından geçiyorum. Sanki uçuyorum
Bazı yerler biraz ürkütücü. Kale gibi taşlar arasından kıvrılan yollar.
İkizdereye giden anayoldan saptım ve bu gezinin heyecanla beklediğim yerine gideceğim. Ovit Yedigöller. Bakalım değecek mi?
Yol toprak ve taşlık. Ara ara sular akıyor yollardan ve tırmanıyoruz. Hedefimiz 3000 metreler.
Ve işte karşınızda muhteşem manzarası ile Ovit Yedigöller. 80-90 dakikalık bir tırmanış ile ancak ulaşabildim buraya. Yer yer tehlikeli virajlar vardı. Son 12-13 km ise çok dik döne döne çıkılıyor çok dikkat edilmesi lazım.
İkizdereye 69 km, İspire 42 km uzaklıkta bulunan yedigöller platosu 3000-3100 metre yükseklikte. Yolun bittiği motorumun olduğu yer tam olarak 3172 metre yükseklikte. Hayatımda çıktığım en yüksek yer
Ben sizi resimlerle başbaşa bırakayım fazla konuşmayayım
Şu manzaraya, şu güzelliğe, şu dokunulmazlığa, şu saflığa bakın.
Ve aşağı iniyoruz yaklaşıyorum bu güzelliklere.
Temmuz ayında kara dokunmak acayip
Sanırım en büyük göl bu. Ve buna girmeye karar verdim. İyice yaklaştım yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonrasında varabildim
Resimlerle oynamadım gerçekten de böyle renkler. Pastel boya ile boyanmış gibi. Büyüleyici...
Allah'ım cennette mi böyle bir yer?
Ve yukarıda gördüğünüz en büyük göle giriyorum Su soğuk muydu derseniz buz gibiydi sonuçta erimiş kar suyu Yaklaşık 1 dakika suda kaldım bir 15-20 metre açıldım sonra sırtüstü yüzerek geri geldim. Herhalde 7-8 dakikadan sonra hipotermiya olur insan fazla durmak riskli.
Zaten karaya çıktıktan sonra 5 dakika nefesim düzelmedi. Rakımdan dolayı çok az oksijen var insana nefes yetmiyor.
Bu suya da girdim ya artık farklı bir insanım
ve tekrar yukarı çıkıyorum. 1 saat sürdü yukarı çıkmam dinlene dinlene.
Yukarı çıkılan merdivenleri oradaki civar köydekiler kırmış. Bir abi anlattı aşağıda karşılaştığım. Belediye o kadar merdiven yapmış buralara ama gelmesini istemiyorlarmış insanların o yüzden kırmışlar merdivenleri.
Sonra belediye dava etmiş köylüleri ve köylüler kazanmış. Olan merdivenlere o kadar emeğe olmuş.
Ufak bir yaşayanı Ovit Yedigöllerin. 15cm falan boyu.
Tekrar yukarı motorun yanına çıkmam 1 saatimi aldı. şöyle bir sorun var insan 5 dakika yürüyor ve nefes nefese kalıyor oksijen azlığından dolayı.
Motoru çektim iyice kenara bu manzarayı o da tatsın diye
Ve Ovit Yedigöllere veda ediyoruz. Aşağı iniş başlıyor bulutlar seviyesinden. Anayola bağlanmam tam 50 dakikamı aldı. 1. viteste indim genellikle. Ve 20km sürüyor İkizdereye giden anayola bağlanmak. Yani 20 çıkış, 20 iniş toplam 40 kmyi yaklaşık 2:30 saatte alacağım.
Mor yayla köyünden devam. Yolun kötü kısmını geçtik.
Sağ salim anayola indim. İn çık 2:30 saat sürdü Ovit Yedigöllere. Yaklaşık o kadar da vakit geçirdim o cennette. 5 saat sonra tekrar asfalta kavuştum. Bugün iyiki yola normalden erken çıkmışım.
Çok farklı bir tat bıraktı Yedigöller bende. Hem kendimden bir parça bıraktım hem de ondan bir parça alarak yoluma devam ettim.
Şimdi de o ünlü Ovit geçidinden geçeceğiz. Sisler gözükmeye başladı.
Ovit Dağı geçidi. Yarım saat boyunca siste indim aşağı bayağı tehlikeli idi. Zaten su gibi oldum sisten dolayı sanki yağmur yağıyor. Sıcaklıkta 10 dereceye düştü sanki buzdolabı içinde seyahat ediyorum.
Zorlu bir inişten sonra. İkizdere ve Kalkandere'den devam yola. Hava kararmadan Giresuna varmam lazım. Pek foto çekmedim.
Sabahtan beri birşey yemedim. Akçaabatta ünlüymüş Nihat usta. Bi deneyelim bakalım. 1 porsiyon köfte, piyaz, pilav ve ayran 28,50 TL tuttu. Gayet doyurucu idi zaten porsiyonlar büyük. Fakat bir Köfteci Yusuf değil bence.
Sağ salim Giresun'daki otelin önündeyiz hava kararmaya yakın.
10.gün;
Bugün hedefim Kastamonu'ya varmak. Ama yola çıkmadan önce bir 2 saat Giresunu gezeyim yürüyerek. Saat kulesi ile başlıyoruz;
Giresun kalesi varmış oraya tırmanmaya başlıyoruz.
Kalenin içi çok güzel bir park. Yemyeşil.
Kalenin seyir tepesinden seyirlik fotoğraflar.
Kaleyi de gezdik. Sıra geldi Giresun Müzesine. Müzeye giderken yolda gördüğüm kilise. Çoçuk kütüphanesine dönüştürülmüş.
Müzeye varacağız birazdan;
Ve işte Giresun Müzesi. 18yyda yapılan Gogora kilisesi müzeye dönüştürülmüş. 1924 yılında mübadele zamanından 1948e kadar boşmuş sonra 1948-1967 arası cezaevi olarak kullanılmış. 1982 yılında restore edilip 1988den beri müze imiş.
Jesus Christ
Müzede pek birşey yok zaten ufak bir yer. Şöyle bir göz attım.
Neyse yolcu yolunda gerek. Motoru yükledim ve yola koyuldum. Sahilyolundan kaptırıp Samsuna kadar gideceğim. Yolda durdurdular gene. Yüksek gerilim hattı ağaçlara değiyormuş onu düzelteceklermiş.
Bu karadeniz çok acayip. Ünye civarlarındaki bu benzinliğe gelmeden bir tünelden geçtim. Tünelden geçmeden hava güneşlikti bir tünelden çıktım bayağı yağmur yağıyor. Burada durup hem zinciri yağladım hem de yağmurluklarımı giydim.
Ama bir 5 dakika yol alamadan yine yağmur durdu ve güneş açtı. Sonra yeniden yağmurlukları çıkartmak için durdum. Bu gezide böyle 2-3 kere başıma geldi bu olay
Samsun'dan Havza'ya inerken Çakallı köyü civarlarında her yerde Menemenciler vardı. 10larca lokanta geçtim sonunda benim de canımı çektirdiler her yerde menemen yazısını okuyunca Birinde durdum bende. Menemen 12 lira tuttu maden suyu ile. Bayağı beğendim menemeni herşeyi karıştırmışlar böyle bulamaç gibi olmuş. Tereyağı etkin hissediliyor.
Havza'dan sonra manzaralı olsun diye. Vezirköprü Boyabat üzerinden gideceğim. Kızılırmak eşlik edecek bana.
Ayçiçek tarlaları arasından gazlamaya devam. Manzaralar güzel iyi ki anayoldan sapmışım
İlk gün bahsettiğim bu sapağı hatırladınız mı? Hani Sinop'a sapmıştım. Şimdi Hanönü'nden Kastamonuya sapacağım. Şükürler olsun o kadar yol yaptım, yer gördüm o kadar badireler atlattım aynı yere geri döndüm. Demek ki beni düşünenler, bana dua edenler varmış
Hanönü'ne doğru yola devam.
Taşköprü civarlarında Çeşme Durağında mola. Susamışımda ha
Kastamonu da kaldığım Konak. Odayı bozmadan bir fotoğrafını da çekeyim.
11.gün;
Ve son gün bitiyor bu macera. Anayollardan 500km yolumuz var. Motorum bekliyor beni konağın önünde bu geziyi sonlandırmak için.
Tabi önce kahvaltımızı edelim sağlamca
Sinanbey konağından ayrılıyorum motoru yükleyip. Bayağı beğendiğim bir konak oldu burası. Gayet konforlu, temiz ve ferah bir yer.
Karabük'ten yola devam. Hep anayolları takip ediyorum.
Gerede'den otobana giriyoruz. Otobanı hiç sevemedim, zaten Gebzeye son 40-50 km kala trafik sıkıştı. Yer yer emniyet şeridini bile tıkamışlar. Benim şöyle bir kuralım vardır uzun seyahatlerden sonra varacağım yere son 1 saat kala falan mola veririm ondan sonra çok dikkatli ve normalden bayağı düşük hızla giderim.
Çünkü istatistiklere göre insan varacağı yere yaklaşınca heyecandan ve bildiği yollarda gardını düşürdüğü için çok daha fazla kaza yapıyor. O yüzden son 40-50 km 1 saat falan sürdü.
ve sağ salim evdeyiz. Çok şükür.
Şundaki asalete baksana yav. Bana mısın demedi o kadar yola, zorluğa, ızdıra, çamura, taşa, toprağa
Çok sağlam motormuş. Bazı yerlerde içim gitti (vazelon manastırı ve ovit yedigöller yolları gibi) onu böyle yollara sürdüğüm için ama sağolsun yüzümü kara çıkarmadı.
Güzel bir temizlik ve bakım bekliyor benden kerata
4116 kmlik 10 gece 11 gün süren yolculuğumuzun sonuna geldik. Bir başka gezilerde görüşmek üzere.
Teşekkür ederim okuduğunuz için. Herkesin benim gibi hayallerini gerçekleştirmesi dileğiyle...
Önceki gezilerime bakmak isteyenler aşağıdaki linklere tıklayabilir...
1) 4 Gece 5 Günlük Ufak Ege Gezisi Çeşme-Datça-Knidos
http://www.motosiklet.net/forum/etki...ca-knidos.html
2) 2-3-4 Nisan Bergama Kaz Dağları ve Kuş Cenneti Gezisi
http://www.motosiklet.net/forum/etki...ti-gezisi.html
3) 5 günlük Ufak Batı Karadeniz Gezisi Diyebiliriz (Çorum, Kastamonu, Bartın, Ulus)
http://www.motosiklet.net/forum/etki...rtin-ulus.html
4) 5 günlük Ihlara, Ürgüp, Hacı Bektaş, Ilgaz ve Daday Gezim
http://www.motosiklet.net/forum/etki...day-gezim.html
5) 16-21 Mayıs Göller Bölgesi Gezim
http://www.motosiklet.net/forum/etki...esi-gezim.html
-
Şansına hava güzelmiş,ben gittiğimde bolca yağmurda yol aldım,keşke Sinop Akgöl'e uğrasaydın,güzel bir gezi olmuş
Aklınızda bulunsun,öğretmen evleri daha uygun fiyata geliyor
-
ben okurken çok keyif aldım. çok güzel bir paylaşım olmuş. her şey için teşekkürler. gps kaydı da var mı?
-
ilkeronat adlı üyeden alıntı
ben okurken çok keyif aldım. çok güzel bir paylaşım olmuş. her şey için teşekkürler. gps kaydı da var mı?
Sağol abi eyvallah.
Telefondan fotoğraf çekerken o anki lokasyonu da kaydediyor fotoğrafın bilgilerine. Google earthden bakıyorum arada bu fotoğrafı nerede çektirdim diye.
-
Zevkle okudum ve cok imrendim tebrik ederim sahane bir gezi olmus
-
Abi naptın sen ya
Çok güzel bir gezi olmuş emeğinize sağlık.
Okul bitsin ben de yapacam
-
Çok güzel tur olmuş resimlere bakarken bile insan kendinden geçiyor. Ellerine sağlık hocam
-
valla harika gezi olmuş. Anlatım da bir o kadar güzel. Teşekkürler
-
29 Temmuz 2016, 20:45
#10
Hapishane bölümü favorimdi. "Yarasın aslanıma" diyorum daha çok gezersiniz umarım.
-
29 Temmuz 2016, 21:22
#11
Tek nefeste okudum hocam, eline tekerine sağlık. En çok güldüğüm kısımda polis takliti yaptığım kısımlardı
-
29 Temmuz 2016, 21:35
#12
1 ay sonra planladığım bir rotayı yapmışsınız her saniyesini keyif ile okudum emeğinize sağlik. Kazasız sürüşler dilerim.
-
29 Temmuz 2016, 22:23
#13
Bizi de aldın götürdün be Eline, tekerine sağlık.
-
29 Temmuz 2016, 23:10
#14
Gerek anlatim gerek resimler gerek de mukemmel rotaniz icin tebrik etmek istiyorum
Hayalim olan demissiniz bence bir cok kisinin hayali olabilecek bir gezi olmus. Hatta oyle ki motoru olmayanin, motoru olanin, motoru ve parasi olup zamani, cesareti olmayanin, kisacasi bir cok kisinin bence hayallerin karsiligi bir gezi olmus.
Cok gezi yapin bize de cok okuyacak konu olsun.
-
29 Temmuz 2016, 23:51
#15
-
29 Temmuz 2016, 23:59
#16
Mükemmel bir rota çıkarmışsınız tebrikler. Bütün bir hikayeyi zevkle okudum çok güzel yerler gezmişsiniz, umarım birgün benimde bu tip bir geziye çıkacak tecrübem olur.
-
30 Temmuz 2016, 00:51
#17
Bukadar detaylı gezi yazısı görmemiştim harika olmuş cezaevi fotoğraflarına bayıldım gitmiş görmüş kadar oldum çok iyi 👌
-
30 Temmuz 2016, 02:10
#18
ilk defa bu kadar uzun gezi yazısı gördüm. hepsine bakıp okumamam 1 saat kadar sürdü valla söylenecek çok şey varda gezi boyunca kaç kilo aldın dostum
-
30 Temmuz 2016, 02:19
#19
Çook güzel bir gezi olmuş, 15 agustosta bende kız arkadaşımla Karadenız turuna cıkıyorum Ist dan Kastamonu son durak hopa şeklinde birkaç sorum olucak yanıtlarsanız cok yardım edersınız bana
1- Hangı otele kaç para verdınız hatırlıyor musunuz? Pansıyonları oraya gıdıncemı buldunuz? Çadırdan vazgeçtik fakat otel konaklamaları bookıngde çok pahalı gozukuyorda
2- Rotayı maps uzerınden paylaşır mısınız bıze cok yardımcı olur
3- Yagmur durumu nasıldı ?
-
30 Temmuz 2016, 02:48
#20
Dostum gezilerini severek takip ediyorum.Çok güzel anlatıyorsun normalde böyle gezileri pek takip etmem ama senin gezilerin beni heyecanlandırıyor.1 saate yakın sürdü yazılarınla fotoğraflarını bitirmem ama akıp gitti nasıl gectiğini anlamadım.Şuanlık bi motorum yok ama arabayla son baharda yada baharda bi karadeniz turu yapasım geldi.Eğer öyle bi tur yaparsam emin ol gezdiğin yerlere gidicem.Bu gezileri bizimle paylaştığın için teşekkürler.
Reklamlar
Konu içerisindeki kullanıcılar
Şu an bu konu içerisinde 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 misafir)