Arsuz Kampı...
Aslında bu kampımız 26-27-28 Eylül, Bekbele Yaylası Kampı olarak kararlaştırılmıştı. Lakin tüm Türkiye'deki kötü hava şartları bölgemizi de vurduğundan, yayla riskli olur düşüncesiyle vazgeçip kampımızı deniz kenarına aldık.
İşte, gırgırıyla, şamatasıyla, iddaalarıyla, fırtınası, yağmuruyla, iyisi, kötüsüyle Arsuz Kampımız...
Cuma akşam saatleri. Kamp bölgesine ulaşıyorum. Hava mis. Arkadaşlar astroloji bilgilerini sınamaktalar.
İlk gece pek kalabalık değiliz.
Sertaç,
Ercüment,
Erkin,
Özer,
Tufan ve ben vardık.
Sohbet muhabbetin yanında bol bol kayan yıldızları izliyoruz.
Tufan'ın icadı.
Akşam bişeyler yemek için kamp yerimize oldukça yakın İnciraltı'na gitmeye karar veriyoruz.
Maalesef elimiz boş, sahile dönüyoruz. Geç kalmışız. Yiyecek kalmamış.
Etraftan...
İlerleyen saatlerde Ayhan, arkadaşıyla birlikte ziyaretimize geldi.
Yemek işimiz çözüldü. Ercüment ve Tufan gidip biryerlerden dürüm yaptırmışlar.
Bu dakikalarda Ahmet te aramıza katıldı.
Ve Güntekin'ler...Ziyaretimize gelmişler.
Şu an itibariyle kamptaki tek motosiklet Ahmet'in Hüso 610'u.
Oldukça yüksek.
Tutun, düşmesin.
Sertaç kum havuzunda.
Hüso şimdi boyumuza hitab eder hale geldi.
Hazır gömülmüşken...(İçimde kalmasın)
Şimdi oldu Tufan'cım.
Tufan'ın icadı deneniyor.
Sonuç ?
Biraz sert galiba.
O saatlerde Kuntay da çekirdekleriyle birlikte aramıza katıldı.
Takoza gerek yok.
Fırsat varken...
Geç saatlerde çdırlarımızı kurmaya giriştik.
Işık kaynağımız.
Teşekkürler Ali.
Dalga şiddetini arttırmaya başladı.
Havalı silahla hedef vurmaca.
Heyt bee...Komando mubarek.
Helal Özer. (Keyifler yerinde)
02.00 suları. Olduğumuz yerde uyumaya başladık. Günü bitirip, ve hatta yeni günden iki saat çalıp çadırlarımıza çekilip, dalga sesleri arasında mis gibi bir uyku çektik.
Ertesi sabah...
Hava iyice bulutlanmış. (Gökkuşağımız bile var)
Az ötemizdeki cafe. Bozuk hava ortamında sığınacak bir yerin olması, bize güven veriyor.
Deniz, dün akşama göre daha hareketli.
Gökkuşağı denize düştü. (Teknedekilerin cinsiyeti değişti mi acaba ?)
Ahmet temkinli. Çadırını sahilden alıp çardaklardan birinin altına çekti.
Hüso da güvende.
Ve kahvaltı niyetine tostlarımızı indiriyoruz mideye.
Sertaç ta uyandı.
Ve Ercüment.
Çaylıyoruz.
Özer akşam eve dönmüştü. Gelirken poğaça, simit getirmiş bize.
Ve Tufan. O da akşam dönmüştü. Elindeki tencerede mercimek çorba var. (Gerçekten enfesti)
Uğur geldi, hoşgeldi.
Vay, Sertaç denizdeymiş, haberimiz yok.
Sertaç, Uğur'a hoşgeldin seramonisinden sonra tekrar denize giriyor.
Mendirekteyim. (Sertaç'ı çekeceğim diye bi güzel ıslandım. Dalgalar gitgide sertleşiyor)
Ercüment noolur nolmaz diye tente diktirmiş. Tutmaya çalışıyoruz ama...
Rüzgar sertleşti. Tente zaptolmuyor.
Yamaç paraşütü durumları var.
Geliyor...(Tabii ki yağmur geliyor)
Denizden bir metre yüksekteyiz.
Tekrar cafe'ye dönüp çorbaya devam ediyoruz.
Çorba için teşekkürler Tufan.
Özer'im, taze poğaçalar ve simitler için teşekkürler.
Tufan'ın miniği. (Allah bağışlasın)
Acil durum butonu.
Uzun süren uğraşlardan sonra tente yerine gerilmiş.
Ne kuşu bilemedim.
Vaaay...Paşa gelmiş.
Bu güzel Kangal Ahmet'in. 1,5 yaşında.
Misafirlerimiz var.
Romantik bir evlilik teklifi gibi duruyor.
Bu arada Mumi de geldi.
Gelir gelmez çadırını kurmaya girişti.
Az önce gelen misafirlerimiz Lami Günay ve arkadaşı eğitimler konusunda görüşmeye gelmişler. Kalkıyorlar.
Yolcu ediyoruz.
Bu da olur Özer'im.
Hoşgeldiniz.
Hava gitgide bozuyor.
Güzel fotograf.
Aman boş bırakmayın.
Bulutlu havada denize girmek keyifli olsa gerek.
Bunu Mumi ve Sertaç'a sormak lazım.
Rüzgarın hızı arttıkça denizin çalkantısı da artıyor. (Elbette ki normal bir ilişki.)
Mendireğin sağ tarafı biraz durgun.
Ve Kara Mustafa huzurlarınızda.
İkindi vakti güneş biraz yüzünü gösterdi.
4x4'ler olunca...
Deneme,
Olmiicak gibi.
Tufan milleti gaza getirmeye devam ediyor.