Hocam durmak yok devam;-)
Hocam durmak yok devam;-)
Sayenizde İranı da gördük.Konuyu takibe devam...
Hocam emeğinize sağlık güzel olmuş.
Deponuz dolu, tekeriniz dönedursun.
Slogan da güzel: Önemli olan hız yapmak değil; yol yapmaktır.
nice yollara diyelim hocam
Tebrikler çok güzel gezi
Güzel dilekleriniz için teşekkürler arkadaşar.
Gaza geliyor, atlayıp motora yola düşeceğim neredeyse.
Eksik olmayın.
Çok güzel bir gezi olmuş yüreğinize sağlık
TEBRİZ’E VEDA
Gişelerden geçerken bizden ücret almadılar. Motosiklet için tarifeleri yoktu her halde.
Türkiye’den geldiğimizi anladılar galiba derken, gişeden geçtiğim sırada duyduğum Hello sesi bu itibarın
demir atlara olduğu gerçeğiyle yüzleştirdi beni.
Büyük motosikletlerin yasak olmasından dolayı mıdır yoksa Türkiyeden geldiğimizi anladıklarından mıdır bilemem
korna çalarak selam verenlerin haddi hesabı yoktu.
Yanımdan geçerken korna çalıp bozkurt işareti yapanlarına dahi rastladım.
İran otoyolları bizimki kadar kaliteli değil.
Türkiye, yol olayını büyük ölçüde hallettiğini anlıyoruz bu sayede.
Tebriz-Tahran otoyolunda pek çok yerde polis kontrolü vardı ama durduran olmadı bizi.
Radar uygulamaları da bir garip. Bizim polisler gibi araçlarıyla pusuya yatmıyorlar
Genelde görünür şekilde koydukları otomobilin önüne üç ayak açıp bir kutucuk yerleştiriyor,
hız limitini aşan sürücü yanlarına geldiğinde durduruyorlardı.
Önce cihazla tespit yapıp, bir kilometre ilerideki polislere anons yapmıyorlardı yani.
Radarla hız kontrolü yaptıklarını bildiğimiz halde kale almadan geçiyorduk yanlarından.
Öyle ya biz Türkiyeliydik, hem de motorcuyduk canım. Derken, Zencan’a 70 Km kala polisin biri zart diye durduruverdi bizi.
Murat Uğuralp, Salih Şimşek ve beni işaret ederek ceza yazacağını söyledi.
Yapma etme, biz din kardeşiyiz dediysek de anlatamadık kendisine.
Sonunda Salih bu tatsızlığı, bilinen eski bir yöntemle tatlıya bağladı.
Amcamın bir de motora bineceği tutmaz mı, kurban olarak Musa Çakır’ın motorunu gösterip aha buna bin dedik.
Polis motora doğru yönelirken Musa, “Motorumu devirirse zararı beşe bölerim “ diye söyleniyordu.
6.Mayıs.2014 günü akşama doğru Zencan’a 10 Km kala otoyol gişelerinden çıktık.. Sağ taraftaki mola yerine yanaştık.
Meraklıları yanaşıp motorlarımızı inceliyor ve neçe puldur diye değerini anlamaya çalışıyorlardı.
İran’da her yerde görmeye alıştığımız sadaka kutularından biri.
Allah Allah nidalarıyla hızlarını alamayıp döneceğimiz sapağı kaçıran Murat Uğuralp ve Salih Şimşek’i
ters yönden de olsa bulup getirme görevi,hızlı motorcu Halil Can İşvarlar’a düştü.
Şehadet parmağıdır, göğe doğru minare
Her nakışta o mana, öleceğiz ne çare
Zencan Great Otele yerleşiyoruz.
İkinci gün yol rotamız böyle oldu
.
bu yolculuğuun maliyeti size ne kadara mal oldu öğrenebilirmyiim ? çok güzel bir gezi yapmışsınız sizleri tebrik ediyorum
ZENCAN
Bir taksiyle anlaşıp, bizi iyi bir lokantaya götürmesini istiyoruz.
Biz içeri giriyorken dışarı çıkan genç kızları ve içeride sevgili oldukları her hallerinden
belli olan çiftleri görünce şaşırmadım değil.
Ağaçtan pencere kepengini andıran iki kanadıyla ilginç bir menü listesi.
Bizim adana kebabı benzeri şiş kebap üzerine konulan bol prinç pilavı en çok bilinen
ve yenilen yemeklerden.Limon ve safran eksik değil tabi.
Halil Can mutfağa dalıp görüntü almış.
Yok usta, bunlar iyi pişmemiş, ateşin üstüne koyuver.
Abguşt adı verilen mahalli yemeği tatmak burada nasip oldu.
Değişik mimarisiyle, göz göz odalarında kadınlı erkekli oturulup yemek yenmesiyle,
musikisiyle beklemediğimiz bir ortamda buluyoruz kendimizi.
Müzisyenlerin program kapanışını, ayakta söyledikleri İran milli marşı ile yapmaları çok duygulandırıcıydı.
Yemek servisi yapan gencin tabağımı masaya bırakırken söylediği “ Men Türkiyelileri çok sevirem” sözü
hala kulaklarımda Tebessüm ederek “Biz de sizi çok seviyoruz” dedim.
Nargilenin İran’daki adı “Galyan” İçmeden gitmeyelim bari.
Günün sonunda otelimize dönerek dinlenmeye çekiliyoruz.
7.Mayıs.2014 sabahı,bir gün önceden konuşup anlaştığımız mihmandarlarımız bizi alarak
ilk olarak Zencan’daki Rakhtshooi Khaneh isimli geleneksel çamaşırhane binasını gezmeye götürdü.
Eskiden çamaşırlar getirilip burada yıkanırmış.
Bizim kültürümüzde de dere kenarlarında çamaşır yıkama günleri olurdu. Akarsu kenarında odun külüyle,
Köpüç adı verilen tahta malzemeyle çamaşırların dövüle dövüle temizlendiğini hatırlarım çocukluğumda..
Kadınlar, çocuklarını yanlarına alıp burada hem banyo yaptırır,
Hem çamaşır yıkayıp bir ihtiyacı giderir,
Hem de hem de konuşup görüşüp sosyal bir ortam oluştururlarmış.
Hediyelik eşya satan bayanla ayak üstü sohbe tediyor, cana yakınlığından cesaret alarak
fotoğrafını çekme iznini alıyorum.
Halil Can İşvarlar niyeti bozmuş.
Zencan Müzesine doğru hareket ediyoruz.
Okullu çocuklar da öğretmenleri eşliğinde müzeyi gezmeye gelmişlerdi.
Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.
Tuz ocağında az bozulmuş halde bulunan ceset.
Müzeden çıkıp Zencan sokaklarında dolaşıyoruz
Sanki de kendi ülkemizdeyiz. Otların isimleri bile aynı.
Işkın dediğimiz dağ muzunun ismi burada da farklı değildi.
Kapalı çarşıyı da gezmeyi ihmal etmedik. Bizde büyük AVM’ler ne ise İran’da da hemen
her şehirde bu tarz kapalı çarşılar var sanırım.
Bu takım elbise ve kravatı düğünde filan giyiyor olmalı bazıları.
Kapalı çarşıda hurma eşliğinde çay molası. İki Genç mihmandarımız bizleri gezdiriyor.
Züfikar
Gezi planımızda bir değişiklik oluyor. Murat Uğuralp ve Salih Şimşek kısıtlı zamanları olduğunu
zaten önceden söylemişlerdi.
Halil Can İşvarlar ve Musa Çakır yolun bundan sonrası için bana eşlik edemeyeceklerini söyleyince
ya tek başıma seyahat edecektim veya arkadaşlarla dönecektim.
Ben ikinci şıkı tercih ettim.
Bilmediğim bir ülkede yalnız kalmak riskini telefonlarım çalışmıyorken göze alamadım.
Tahran’ı, Yezd’i Şiraz’ı,İsfahan’ı başka bir tarihe, başka bir geziye bıraktım.
Öyle ya Türkiye’nin iki misli büyüklükteki bir ülkeyi bir hamlede gezmeye kalkmanın da anlamı yoktu.
İran’a bir daha motosiklet ile gitmek nasip olur inşallah.
Bu seferlik nasibim bu kadarmış.
Geceliği kişi başı 50 dolara kalabildiğimiz otelimize dönüp, Hamedan’a hareket etmek üzere
yol hazırlığına başladık.
.
Gezi erken bitmiş sizler için anladığım kadarıyla. Keşke daha da vaktiniz olsaydı. Bizlere için de geziniz bir rehber niteliği taşırdı.
Bu arada safranlı pilav deyince aklım gitti
Tebrikler tekrardan
Motosiklet üstünde itlik yapmak çok zevklidir, fakat bu itliğin bütün motosiklet camiasına zarar vereceğini aklınızın köşesinde tutun.
Elazığ-Doğubayazıt Konaklama benzin vs. 250 Lira
Gümrükte araç için depozito 400 Lira. (200 Dolar)
Sarı defter on yaprak 230 Lira
İran İçinde 3000 Km otel, benzin, yemek 1000 Lira
Kars Tunceli üzeri dönüş 250 Lira
Şöyle böyle 350 Lira da harcamışız dersek 2500 Lirayı bulduğunu tahmin ediyorum.
Haklısın ama iş güç derken ihmal ediyorum. Şöyle böyle derken vakit alıyor ne de olsa.
Planladığımdan erken bitse de atacağım fotoğraflar var hala.
Arada bir müsait olunca göz at lütfen.
Uygun bir arkadaş bulursam, gezinin kalan kısımlarını ileriki aylarda veya yıllarda tamamlamak istiyorum.
Hayırlısı artık, ya nasip.
.
Kimisi için motosiklet hız, kimisi için görsellik, kimisi için ise başka bir şey demek.
Benim için motosiklet, gezmek demek. kesif demek, rüyaların can bulması demek.
Alüminyum yançanta, siperlik, dik oturuş, harita demek.
Motosiklet, touring demek, enduro demek, nispeten cruiser demek.
Süpersiniz. Büyük bir motosiklet alıp, beraber yol yapmak isterim.
İnşallah.
Serdar Abicim harikasın...devamını yarın akşam inceleyeyim...
Yazınız ve gezi muazzam olmuş hocam. Allah bizlerede nasip eder inşallah. Devamını beklemekteyiz
Çok güzel bir gezi olmuş inşşallah iran gezinizin devamını yapıp bizimde gözümüzü gönlümüzü açarsınız tebrik ediyorum
Elinize cebinize sağlık.Süper bir gezi yapmışsınız.Allah devamını nasip etsin.(Hem size hemde bize)
https://www.youtube.com/channel/UCsQMNz8EBD5jqoRCOlr-72Q
HAMEDAN’A DOĞRU
Benzin pompasını tutmayı öğrendik. Memlekete dönünce çalışanlara bırakmayacağız bu işi artık.
Yol kenarında mola veriyoruz.
Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar.
Onuncu yüzyılın sonu ile onbirinci yüzyılın başlarında İslam’ı kabul ettiler. Selçuklular; Çin’den, Batı Anadolu
dahil bütün Ortadoğu ülkeleri, Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz ve Yemen’den Rusya içlerine kadar yayılan
hakimiyetin, muazzam bir kültür ve medeniyetin temsilcisidir.
Devlete adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Yabgu Devleti‘nin
kumandanlarından Dukak Subaşı’nın oğludur. Dukak ölünce, 17-18 yaşlarındaki Selçuk Bey, subaşı oldu.
Genç yaşına rağmen yüksek mevkilere ulaşan Selçuk Bey’in devamlı artan bir itibara sahip olması,
Yabgu ve eşini telaşlandırdı. Onu başlarından atmak için çare aramaya başladılar. Öldürülmekten çekinen Selçuk Bey,
kabilesiyle birlikte oradan ayrıldı. Güney yoluyla, muhtemelen 985 yılı sıralarında, Seyhun nehri kenarında
bulunan Cend şehrine geldiler. Bölge ve şehir, İslam ülkelerine geçişte hudut durumundaydı.
Selçuk Bey’in idaresindeki Türkler, kısa zamanda İslam’ı kabul ettiler. Bu durum, Yabgu ile aralarını iyice açtı.
“Müslümanlar, gayrimüslimlere haraç vermez” diyen Selçuk Bey, Yabgu’nun haraç memurlarını kovdu ve
bağımsızlığını ilan etti. Gayrimüslim Türklere karşı savaşmaya başladı. Selçuk Bey’in, bağımsızlığını ilan edip,
Yabgu’ya haraç vermeyerek, Müslüman olmayanlarla mücadeleye girişmesi, çevrede tanınıp itibar kazanmasına yol açtı.
Oğuz Yabgusuna karşı olan Türkler, etrafında toplandı. Müslümanlardan da destek alan Selçuk Bey,
Müslüman olmayan Türkler üzerine yaptığı seferlerle şöhret kazandı
Tuğrul Beyin üvey kardeşi İbrahim Yınal, 1038′de Nişabur’u alıp, Tuğrul Bey adına hutbe okuttu.
Nişabur’a gelen Tuğrul Beyi muhteşem bir törenle karşıladı. Tuğrul Bey, Sultanü’l-Muazzam (Büyük Sultan),
Çağrı Bey de Melikü’l-Mülûk (Hükümdarların Hükümdarı) unvanını aldı. Büyük Selçuklu Devleti’nin
kuruluş ve istiklâlini (bağımsızlığını) ilan ettiler. Selçuklu-Gazneli mücadelesi,
23 Mayıs 1040 Dandanakan Meydan Savaşı ve Selçukluların üstünlüğü ele geçirmesiyle neticelendi.
Atalarımızın yurdundaydık. Nedendir bilinmez içimi bir coşku kapladı yaklaştığımızda.
Hamedan dağlarına selam olsun.
Büyük Selçuklu Devletinin başkentindeydik.
Büyük Selçuklular kadar büyüktük.
Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.
Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir...
Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.
Güzergahımız bu şekilde oldu.
.
Güzel bir gezi olmuşa benziyor.
Fotoğrafları ve tecrübelerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler.
Şu an bu konu içerisinde 2 kullanıcı var. (0 üye ve 2 misafir)