[IMG][/IMG]
İnsan bazen hayatın koşuşturmacasından ya da her an elinin altında olduğunu bildiğinden belki de önemsemediğinden içinde yaşadığı kente yabancılaşıyor. Ankara’yı sevmeme rağmen kendimde de Ankara’ya karşı bir yabancılaşma halinin varlığını uzun zamandır hissediyordum. Bu yabancılaşmadan kurtulmak için Ankara ile ilgili kitaplar okumakla birlikte motosikletimle Ankara’yı gezmeye karar verdim.
[IMG][/IMG]
Yanlış olmakla birlikte genel kabul gören bir fikirdir Ankara’nın tarihinin Cumhuriyet tarihi ile başlatılması. Ankara’nın Frig Kralı Midas tarafından MÖ 8. yüzyılda kurulduğu tahmin edilmekle birlikte Ankara ve çevresindeki ilk yerleşimler Kalkolitik döneme kadar gitmektedir. Tarihi bu kadar eski olmasına rağmen Ankara’da daha çok yakın tarihe ilişkin eserler görülebilmektedir. Belki de bizim için en önemlisi de yakın tarih Ankarasıdır.
18-19. yüzyıl Ankara'sını en iyi yaşayabileceğiniz yerlerden biri Hamamönü'dür. Hamamönün’de 19. yüzyıl sivil mimarlık örneği konaklar restore edilerek bölge yeniden canlandırılmıştır. Güzel keyifli bir haftasonu geçirmek için ideal yerlerden birisi. Türk kahvesi ve nargile eşliğinde kitap okuyabileceğiniz sakin bir gün istiyorsanız doğru adrestir Hamamönü.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Hamamönü'nde görülebilecek yerlerden birkaçı Mehmet Akif Ersoy Müzesi ve İstiklal Marşı'nın yazıldığı Taaceddin Dergahı. Taceddin Dergahı, ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hacı Bayram-ı Veli’nin kurduğu Bayramiye tarikatkının bir kolu olan Celvetiler için yaptırılmıştır. Adını, bahçesinde kabri bulunan Tacaeddin Sultan'dan alır. 1826'da tamir edilmiş ve Sultan Abdülmecit tarafından ilaveler yapılarak türbe, dergah evi, çeşme, hazire ve camiden oluşan bir külliye haline gelmiştir.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
I. ve II. TBMM binaları Ankara'nın yakın tarihine tanıklık etmiş ve Türkiye'nin geleceğinin şekillendiği yerlerdi. Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının inşaasına, 1915 yılında başlanmıştır. Öncesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti kulüp binası olarak tasarlanmış binanın planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapılmıştır. 23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında I. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüş, 1952 yılında Maarif Vekaletine devredilmiş, 1957 yılında ise müzeye dönüştürülmek üzere çalışmalara başlanmıştır. Bina 23 Nisan 1961'de "Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi" adıyla halkın ziyaretine açılmıştır.
[IMG][/IMG]
II. TBMM binası 1923 yılında mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası toplantı yeri olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Ancak, I. TBMM binası yeterli gelmeyince bu binanın işlevi değiştirilerek Meclis binası olarak düzenlenmiş ve 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır. II. TBMM 1924-1960 yıllarında Atatürk ilke ve devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetimizin gelişmesi için çok önemli kararların alındığı önemli bir yapıdır. Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. Binanın ön kısmı onarım ve yenilenmelerden sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzede ilk üç Cumhurbaşkanımız olan Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın kişisel eşyaları, Mecliste kullanılan çeşitli kırtasiye araçları, Meclis görüşme tutanakları, milletvekili yoklama defterlerinden birer örnek ile Atatürk ilkeleri ve devrimlerine ilişkin eserler sergilenmektedir. 1924–1960 yıllarında TBMM Genel Kurul Salonu olarak kullanılan salonda en çok 600 milletvekili görev yapmıştır. Atatürk, 15–20 Ekim 1927 tarihleri arasında “Büyük Nutku”nu burada okumuştur.
[IMG][/IMG]
Ve tabi ki Ankara'da muhakkak gidilmesi gereken yer Anıtkabir.
[IMG][/IMG]
Anıtkabir’in bulunduğu Anıttepe’nin eski adı “Rasattepe” idi. Anıtkabir yapılmadan önce burada, tepenin doruğunda birkaç küçük yapı vardı. Bu yapılar, rasat (meteoroloji) istasyonu olarak kullanılıyordu. “Rasattepe” adı da bundan ötürü verilmişti. Yerli Ankaralılar buraya “Beştepeler” diyorlardı. Bu ad, buradaki Frig tümülüslerinden geliyordu. Yapımı 9 yılda (9 Ekim 1944-1 Eylül 1953) tamamlanan yaklaşık 150.000 ton ağırlığındaki Anıtkabir, heykellerinden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına kadar pek çok özel anlamlarla yüklü. Aslanlı yoldaki 24 aslan heykeli “24 oğuz boyunu”, aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, yatar pozisyonda olmaları ise “barışseverliği” temsil ediyor. Aslanlı yolun taşları, Anıtkabir’e gelenlerin başlarının öne eğik olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş
[IMG][/IMG]
1941 yılında açılan yarışmaya Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam olarak 49 proje katıldı ama Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın “25” numaralı projesi kabul edildi. Anıtkabir, Anıt Bloğu ve Barış Parkından oluşur. Barış Parkı, ülkemizin değişik bölgelerinden getirilen ve dünyanın çeşitli ülkelerinden ülkelerini temsil etmek üzere gönderilen 48.500 civarında bitki ve ağacın bir araya gelmesiyle oluşur. Dikdörtgen bir plan üzerine kurulu Anıt Mezar dört yandan kolonlarla çevrilmiş olup, duvarlarında altın yaldızlarla yazılmış Ata’nın “Türk Gençliğine Hitabesi” ve Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yıldönümünde söylemiş olduğu “Nutuk” yer almaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları renkli mermerlerle kaplıdır. Düz tavan 16. ve 17. yüzyılların halı ve kilim desenlerinden oluşan mozaiklerle süslenmiştir. Tek parça kırmızı mermerden yapılan Atatürk’ün sembolik lahdi sadedir. Mezar Odası ise Şeref Salonu’nun altında yer alır.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, İnkılap, Cumhuriyet ve Müdafaa-i Hukuk adlarında 10 adet kule bulunur. Dikdörtgen plan üzerine kurulu, piramit çatılarla örtülü kulelerde eski Türk kilim desenlerinden alınmış, fresk tekniğinde geometrik süslemeler görülür. Kulelerin iç duvarlarında o kulenin ismiyle ilgili kabartmalar ve Atatürk'ün sözleri yer alır. Zafer ve Barış Kuleleri arasında II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün mezarı bulunur. Tören Alanı’ndan Anıt Bloğu’na doğru bakıldığında, sağ tarafta yer alan Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Anıtkabir Atatürk Müzesi adıyla açılmıştır. 2001 yılında Anıtkabir Komutanlığı’nın hazırladığı proje doğrultusunda müzeye, Mozole’de yer alan Şeref Salonu’nun altında bulunan yaklaşık 3.000 m2’lik sütunlu alanın da eklenmesine karar verilmiştir. Bu projenin hayata geçmesiyle müze, 5.200 m2’lik sergi alanına ulaşmıştır. 26 Ağustos 2002 tarihinde yeni eklenen bölümler ile birlikte müze devlet töreniyle açılmıştır.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Ankara'nın pek çok karanlık yanı da var. Ulucanlar Cezaevi de bunlardan biri. Ulucanlar Cezaevi’nin yapılış tarihi, cumhuriyetin ilk yıllarına dayanıyor. 1925 yılında inşa edilen cezaevinin geçmişi, Türk siyasi hayatından kesitler sunuyor adeta. Alman Carl Christoph Lörcher’in önerisi ile Ulucanlar Cezaevi; 1925 yılında İçişleri Bakanlığınca “Umumi Hapishane” olarak inşa edildi. Carl Christoph Lörcher, bu bölgeyi cezaevi olarak önerirken, nedenini “Özellikle etrafında sürülecek arazi ve tarlaların olması mahpusları faydalı bir çalışmaya sevk etmek, çalışma ile ıslah olmalarını sağlamak ve topluma tekrar kazandırmak için mahallenin meskun ilişkin uygun görülmüştür. “ şeklinde açıklamıştı. Cezaevi, Carl Christoph Lörcher’in önerisi ile bu bölgeye inşa edildi edilmesine ancak, cezaevinde yaşananlar o yıllarda umut edilen gibi olmadı. 1925 yılında “Umumi Hapishane” olarak inşa edilen Ulucanlar Cezaevi, ne yazık ki Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayfalarına tanıklık etti.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
16 yaşında bir çocuk dahil pek çok insanın asıldığı, nice insanın işkenceden geçirildiği Ulucanlar Cezaevi, burada yaşananları düşününce insanın tüylerini diken diken ediyor.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Ankara Kalesi ve çevresi, şehrin “Eski Ankara” olarak bilinen bölgesini oluşturmaktadır. Kale kapısının karşısında yer alan Koç Müzesi’ni ve Çengel Han’ı da mutlaka görün. Çengel Han’dan çıkıp aşağıya doğru gidildiğinde karşılaşılacak olan Pirinç Han da ziyaretten mahrum edilmemelidir. Pirinç Han’da bir kahve içip buradaki sokak kedileri ile zaman geçirmek insana kendini iyi hissettiriyor. Ve Kale’den Ankara seyri çok keyifli.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Kentte askeri bir garnizon bulunduran Hititler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Ama bu düşünce arkeolojik verilere dayanarak doğrulanmamıştır.Ne zaman yapıldığı konusunda net bir bilgi bulunmayan Ankara Kalesi’nin M.Ö. 2. yüzyılda Galatlar zamanında var olduğu bilinmektedir. Kale daha sonra Romalılar döneminde onarım görmüştür. İç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan kalenin iç surları büyük bir olasılıkla 7. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra Arap saldırıları sırasında çok tahrip olan kale 9. yüzyılda Bizanslılar tarafından yeniden onarılmıştır. Dış surların ne zaman eklendiği kesin olarak saptanamamıştır. Kale 1073'te Selçukluların, 1101'de Haçlıların eline geçmiştir. 1227'de yeniden Selçukluların eline geçen kale bu dönemde ve onu takip eden Osmanlılar döneminde çeşitli onarımlar görmüş, son yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarıyla sağlamlaştırılmıştır. Günümüzde Ankara Kalesi ve civarında, bir proje kapsamında yeniden düzenleme ve restorasyon içeren çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Kalenin önemli bir kısmı Bizans döneminde inşa edilmiştir. Bizans imparatoru II. Consantantinus’un emrine istinaden, M.S. 668 yılında kalenin “Dış kale” olarak bilinen kısmı inşa ettirilmiştir. Bir başka Bizans İmparatoru olan Isaurili III. Lenoise tarafından da kaleye ilaveler ve tadilatlar yapılması talimatı verilmiştir. Bu talimatlardan biri ile yapılan değişiklik, iç kalenin yüksekliğinin artırılması olmuştur. Kalenin günümüzde yüksekliği yaklaşık 110 Metre kadardır. Kalenin en yüksek yeri kuzeyde, denizden 978 m. yükseklikteki Akkale’dir. Bugün kale içinde Osmanlı Ankara’sının 17. yüzyıldan itibaren ayakta kalmış birçok Ankara evi ve Alaaddin Camii bulunmaktadır.
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
[IMG][/IMG]
Ankara'nın daha gezecek pek çok köşeci var. Roma Hamamı, Agustus Tapınağı, Hacı Bayram Camii ve daha nice yer. Ama şimdilik bu kadar. Hepimizin yolu ve bahtı açık olsun dostlarım
Daha fazla bilgi ve fotoğraf için http://sinancinar1.blogspot.com.tr/ adresine bakabilirsiniz...