5.Temmuz.2013 Cuma günü saat 16.00’da Elazığ'dan yola çıktım. Yaklaşık 300 Km yol yapıp Muş’ta bir otelde geceledim.
Çocukluğumun iki yılını geçirdiğim bu şehirde caddelerinde eskiyi anarak dolaştım.
Ertesi gün Nemrut Krater Gölünü hedefleyerek Tatvan’a doğru yola koyuldum. Nemrut yolunun bozuk olduğu söylenmişti ama bu kadarını da beklemiyordum.
Zemin sert olmadığı için çok yorucu bir enduro tecrübesini yaşamış oldum. Bir defa sağa bir defa da sola olmak üzere motosikletimi iki kez yan yatırdım.
Ağır olduğundan tek başıma kaldıramadım. İlkinde bir aile otomobiliyle geçerken durdu ikincisinde ise baktım ki AKUT ekibi imdada gelmiş.
Güçlükle küçük krater gölüne ulaştım. Araçlarıyla gelen veya minibüs kiralamış kişilerle 15-20 kişiye yakın vardı.
Oralı olduğunu tahmin ettiğim bir amcamın derme çatma yerinde çayımı suyumu içerek dinlendim. Büyük göle yürüyerek gidip gezdim.
Ahlat yolu üzeri dönüşe geçtim. Van gölü kıyısına kadar yine çok dikkatli ve yavaş gitmek zorunda kaldım.
Sert zemin başımın tacı ama yumuşak zeminden ödüm patlıyordu.
Bir daha yan yatsam kiminle kaldıracağım motosikleti.
Ahlat Selçuklu mezar taşlarını gezip dinlendim.Buradaki mezar taşları, Orhun Abidelerinin İslamlaşmış şeklidir diyebiliriz. Bütün Ahlat mezarlıkları içerisinde Meydanlık Mezarlığı en büyüğü olup 210 dönümdür. En önemli mezar taşları ve en ünlü sanatkarların eserleri bu mezarlıktadır. Bu mezarlıkta Xll. asır başından XVl. asra kadar tarihlenen mezarlar bulunmaktadır.
Ahlat’ın en büyük ve muazzam mezarlığı olan bu mezarlık doğudan batıya doğru İkikubbe Mahallesi ile Harabeşehir arasındaki geniş düzlüğü kaplamaktadır. Meydanlık Mezarlığında XII. asrın başından XVI. asra kadar tarihlenen muhletif tiplerde takriben bin kadar mezartaşının bulunduğunu belirten Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı bunun dışında yedi tanesi meydana çıkarılmış olan ve kazılarla sayılarının daha da artması muhtemel olan halkın “Akıt” dediği tümülüs tarzında mezarlarında mevcudiyetinden bahsetmektedir. En önemli mezartaşlarının ve sanatkarların bulunduğu bu mezarlık adeta Anadolu’nun Türk yurdu olduğunun ispatı açısından tapu mahiyetindedir. (Alıntı)
Adilcevaz, Muradiye derken yukarı yönelip Doğubeyazıt’a vardım. Bir otelde geceleyip sabahleyin kahvaltı sonrası İshakpaşa Külliyesine geldim.
Güzel bir yapı. İnşallah çevresine betonla doldurmazlar da dağlar arasında hüzünlü yalnızlığıyla mistik görüntüsünü devam ettirir.
İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.
Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784'tür.
Saray binasının bulunduğu zemin vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Beyazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Aynı zamanda en dar cephesidir.
Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği; ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu'da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır.
Türklere özgü tarihi saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi'dir.(Alıntı)
İshak Paşa Sarayı şu mimari bölümlerden meydana gelir:
1- Dış cephe,
2- Birinci ve ikinci avlu,
3- Selamlık dairesi,
4- Cami binası,
5- Aşevi (Darüzziyafe),
6- Hamam,
7- Harem dairesi odaları,
8- Merasim ve eğlence salonu,
9- Takkapılar,
10- Cephanelik ve erzak odaları,
11- Türbe binası,
12- Fırın,
13- Zindan,
14- İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vs.) (Alıntı)
Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Cildıroğullarından II. İshak Paşa ile Çolak Abdi Paşa'ca 1685'te yaptırılan saraya, 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115x50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portali kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır. (Alıntı)
Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir. Saray bölümü iki kattan oluşmaktadır. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktadır.
Her odada taştan yapılmış ocaklar vardır. Taş duvarlardaki boşluklar bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip bulunduğunu göstermektedir. Divan salonu 20x3 m. boyutlarındadır. Duvarları ve tabanı taştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür.
Burada yer alan "İshak meram üzere kerem kıldı cihanı-Binyüzdoksandokuz buna oldu tarih" beytinden sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarları geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları yatmaktadır.
7.Temmuz.Pazar günü Ağrı-Erzurum-Tunceli üzeri Elazığ'a gelmiş oldum. O gün de 600 Km yol yaptım.
Bu güzel geziyi sizlerle paylaşmak istedim.