Motosiklet kazalarının videolarını izlemeyi bir eğitim etkinliği olarak görenler var. Adam motosiklet kazaları videolarını açıp izliyor. Sanıyorum ki sonra da motorun üzerine çıktığında daha usturuplu sürüyor. Kaza videosu görünce kazanın biçimine göre farklı düşünceler, duygular yaşıyoruz. Bazı sürücüler kazayı kendi davranışlarından bağımsız, sürüş becerilerinden apayrı bir olgu olarak ele alıp, tamamen şansa bağlarlar. Adam der ki “Ben ne kadar iyi sürersem süreyim. Araba süren aptal bunu yaparsa ben ne yapabilirim?” Oysa ki sürüş becerisi dediğimiz şeyin içinde diğer sürücülerin oluşturması muhtemel riskleri öngörmek ve onlardan uzakta kalmayı becermek de vardır. Neyse, bu adamlarda kafa rahattır. Cehalet mutluluktur sözünün en sevimli örneğini yaşarlar. Tekerine daş değdirmesin duası ve güsul abdesti tamamsa olayın gerisi tevekküle kalmıştır.
Bu adamlar dışındaki her sürücü başkalarının kazalarıyla arasına zihinsel bir mesafe bırakmak ister. Ölüm gibi. Kanser gibi. Ölen kişi yaşlı ise bize uzaktır. Gırtlak kanseri, akciğer kanseri olan kişi sigara içiyorsa bize uzaktır. İnsan psikolojisinde Irvin Yalom’un Varoluşsal Psikoterapi kitabında açıkladığı 4 önemli dinamiğin en önemlisidir ölüm anksiyetesi. Hem deli gibi sonsuza kadar yaşamak, hayattan haz almaya devam etmek isteriz, hem de ölümün kaçınılmaz olduğunu biliriz. Bu iki zıt güç bizi gerer. Bu gerilimden kurtulmanın, ölümsüzlük planlarının çeşitleri vardır. Çocuk yapmak, kendinden bir parçanın senden sonra yaşamaya devam ediyor olması, eser bırakmak, öldükten sonraki yaşama, reenkarnasyona inanmak hep bu ölüm anksiyetesi dinamiğinin bir ürünüdür. Ölümlü ve yaralanmalı bir kaza gördüğümüzde motorcu değilsek zaten arada mesafe vardır. O ölüm bize kendi ölümümüzü hatırlatmaz. Ama motorcuysak, bir başka motorcunun ağır yaralandığı bir kazayı gördüğümüzde kendimizi güvende hissetmek, o kazanın bizim başımıza gelmesi olasılığının hayli az olduğunu düşünmek isteriz.
Kaza haberi veya videosu gördüğümde sanırım ilk baktığım şey ekipman oluyor. Kazazede tam ekipmanlı mıydı? Kaskını uygun şekilde bağlamış mıydı? Ayağında bağcıklı bir ayakkabıyla motor üstünde miydi? Motosiklet çizmesi var mıydı? Eğer sürücünün üzerinde ekipmanı eksik ise asfalt o ekipmandaki eksiği bulur, orayı deler. Kaskın adam gibi bağlı değilse (kaskın bağı ile çenen arasında yumruk giriyorsa mesela) ilk hamlede o kask kafandan uçar, ikinci darbeyi doğrudan kafatasına alırsın. Normal ayakkabı yere değer değmez ayağından fırlar. Sonraki sürüklenmede çıplak etin sürüklenmeye devam eder. O nedenle bazı ekipmanları eksik adamların yaşadıkları yaralanmalar ile aramızda zihinsel bir mesafe koyabiliyor, kendimizi güvende hissedebiliyoruz. Tam ekipmanlı olmak bizi elbette ölümsüz yapmıyor ama diğer duruma kıyasla daha korunaklı kılıyor.
Bir başka konu kazayı yapan sürücünün sürüşü. Yol sanatı kafasındaki sürücülerin yapmaya çalıştığı sürüşe benzemeyen saçma sapan bir sürüş sergileniyorsa videoyu izlediğimizde o kaza ile aramıza daha kolay mesafe koyabiliyoruz. Videoyu izlerken “Bak bu saniyede ben bu konumda olmazdım. Bilgiyi daha iyi alırdım.” diyebiliyorsak o kazanın aynısını yaşama olasılığımızın diğer sürücülere göre daha az olduğunu biliyoruz. Olasılık bir kesinlik sağlamıyor elbette. Ama zihnimizi rahatlatmaya ve motor sürmeye devam etmeye karar vermemize yetiyor. Uğur Ertekin’in alt yazılı açıklamalarla sunduğu bir kaza görüntüleri derlemesi var. O videodaki yazıları incelerseniz yol sanatı kafasındaki bir sürücünün bu türden kazalar ile arasında zihinsel bir mesafeyi nasıl koyabildiğini daha net göreceksiniz.
Peki, sürücü yol sanatı kafasındaki bir sürücü gibi sürüyorsa? O zaman işler biraz sevimsiz bir hal alıyor. Önüne köpek çıktığı için kaza yapan eğitimli sürücü (Benim eğitimli dediğim yol eğitimi olayı. Yoksa pistteki CSS eğitimi veya kapalı alandaki Honda eğitimi ile yolda gazlayanları kast etmiyorum burada), Amerika’da MSF’nin önemli isimlerinden birinin geyiğe çarparak ölmesi, sağ virajda karşıdan gelen arabanın yolun ters şeridini neredeyse tamamen kapatması sonucu kaza yapan eğitimli sürücü… Bunlar hep araya mesafe koymakta zorlandığımız. Arkadaş bu kazayı ben de yapardım dediğimiz sevimsiz durumlar. Nasıl da kırılgan olduğumuzu, olasılığın az olmasının hadisenin vuku bulmasını kesin olarak engelleyemeyişini hatırlatan durumlar. Bir ihtimal elde video yoksa diyebiliriz ki “Arkadaş adam eğitimlidir ama sürüş mentalitesini o sürüşte takp etmemiştir. O sürüşünde apaçi gibi saçmalamıştır.” Ama elde video varsa ve izlediğimizde –araba devrildikten sonra koltuğundan yol gösteren sevimsiz adamlar gibi değil– gerçekten tarafsız bir gözle, kendimize ders çıkarmak için izlediğimizde ben de bu kazayı yapardım dediğimiz kazalar için elden bir şey gelmiyor.
Sonuç olarak, yapılan işin belli bir riski var. Ekipman ve yol sanatı sistemini uygulamaya çalışan güvenli, sistematik, pürüzsüz ve çabuk bir sürüş, kazaya karışıp yaralanma ve ölüm olasılığını kabul edilebilir düzeylere indirmeye yarıyor. Ancak sıfırlamıyor. Bu riski göze alıyor muyuz? Kendimize sorduğumuz bu soruya çok dürüst cevap vermemiz lazım.