Hafta içi yetiştiremediğim işlerin cumartesi gününe sarkmasından dolayı hafta sonunu Bozcaada da geçiren aileme katılamadım. Birde üstüne üstlük ben çalışırken arayıp nispet yapmaları iyice canımı sıkmasından dolayı pazar günü için gezi araştırmasına başladım. İstanbul yakınlarında şelaleleri araştırırken Yalova valiliğinin internet sitesinde Yeşil-Mavi yol diye bir çalışmaları olduğunu gördüm. Yalova’daki doğa güzelliklerini görebileceğiniz güzergâhlardan oluşan bir rota. Bu rotayla birlikte detaylı anlatım ve haritalarda mevcuttu. Tam aradığım şeyi bulmuş olmanın verdiği heyecanla haritaların çıktılarını alıp görmek istediğim yerleri belirleyip bir rota oluşturdum.
Valiliğin sitesinden (http://www.yalova.gov.tr/) temin ettiğim haritalar. Haritalardan üsttekinde harita üzerindeki noktalara tıklayınca açıklamaları da açılıyor.
http://www.yalova.gov.tr/harita/harita.html
http://www.yalova.gov.tr/harita/detayli_yol/yol.html
Planladığım rota her ne kadar daha farklı olsa da uygulayabildiğim bu şekilde oldu. Geçtiğim yolların bir kısmından tam emin değilim. Herhalde buradan geçmişimdir diye işaretledim. Ama çok küçük bir hata payı olduğunu düşüyorum. Bu rotayı hazırlarken artık benimde bir gps sahibi olmam gerektiği kanısına vardım.
Sabah 8:30 itibariyle Mecidiyeköy’den yola çıkıp otobandan Eskihisar’a ulaşıyorum.
Motosikletin ön saflarda yer almasından da anlaşılacağı gibi bir süre feribotun dolmasını bekledim. Bu bekleyiş sırasında çekilen 3-5 fotoğraftan birisi.
Sonunda feribot hareket ediyor. Hava inanılmaz derecede güzel neredeyse rüzgar bile yok. Yolcular feribotu takip eden martılara simit atıyorlar. Martılarda büyük bir mücadeleyle diğerlerine kaptırmadan simiti havada kapma yarışındalar.
Rotamdaki ilk durak Yürüyen Köşk. Köşkün yanında bulunan çıkarın dalları köşke doğru uzadığı için dalları kesmek yerine Atatürk’ün emriyle 1930 yılında İstanbul belediyesinden gelen bir ekip köşkü tramvay rayları üzerinde 4,80 metre kaydırmışlar. Bu yüzden adı yürüyen köşkmüş.
Köşkten ayrılıp istikametimi İstihkâm tepeye çeviriyorum. Pek çok seranın arasından geçerek “Yeşi-Mavi yol” tabelalarının yönlendirmesiyle de İstihkâm tepeye ulaşım oldukça kolay.
Tepede küçük bir piknik alanı var motoru park edip kaskı çıkarttığım sırada elinde evrak çantasıyla birisi geliyor. Selam veriyorum ve cevap olarak 3 TL karşılığını alıyorum. “Ne için” sorusunaysa “otopark ücreti” cevabı geliyor. Herhalde pek ziyaret edilmesini istemiyorlar.
Höyük tepeden 380° panaromik fotoğraf. Hızımı alamayıp geriye dönmüşüm. Höyük tepeden sonra su görene doğru hareket ediyorum.
Sugören’e gitmek için benim kullandığım yol son derece berbattı. Komple mıcır dik ve keskin virajlı. Ama düzlükteki bu ağaçlık yolun çilesini unutturuyor.
Su görenin içinden durmadan geçip Güneyköy oradan da Kurtköy yakınlarındaki kapılı çınara gidiyorum. Mevki adını bölgede bulunan asırlık çınar ağaçlarından alıyormuş.
Hazır tripodu kurmuşken benimde bir fotoğraf olsunda gittim belli olsun
Kapılı çınardan sonra hedef Su düşen şelalesi.
Şelaleye girişte kiş başı 1 TL alıyorlar. Şelalenin etrafa saçtığı sular objektifte parlama yaratmış hiç farkında değildim.
Sudüşenden ayrıldıktan sonra Çifte Şelaleye gidiyorum. Peş peşe iki şelaleden oluşan şelaleye gitmek için bir miktar yürümek gerekiyor. Yürüyüş yolu üzerindeki bir asma köprü.
Peş peşe şelalerden altta olanı. Fotoğraf çekmeye pek uygun bir yerde olmadığından tamamının sığmadığı tek bir fotoğrafı var elimde.
Ve işte yukarı şelale. İnsanlar kadrajdan çıksın diye çok fazla beklemek zorunda kaldım. Ama yinede birisi gidip diğeri geldiği birkaç fotoğrafta insancıklar var.
Burası aşağı şelalenin dökülmeye başladığı nokta.
Ve sonra tekrar birkaç yukarı şelale…
Şimdiye kadar gezdiğim mesire yerlerinin hiç birisinde yiyecek satan bir yer yoktu herkes kendi getirdiklerini pişirip yiyordu. Dolayısıyla bende aç kaldım.
Çifte şelalede uzun bir vakit geçirdikten sonra açlıktan yorgun düşmüş bir şekilde yola devam ediyorum.
Çifte şelaleden sonra yol üzerinde iki tane krater gölü olan küçük ve büyük dipsiz göl yer alıyor. Açlıktan olacak sanırım ben birisini kaçırıyorum.
Delmece yaylasına ulaşınca içimi bir umut kaplıyor burada yiyecek bulurum diye. Ama umutlarım boş çıkıyor. Bölgede sezon daha yeni açıldığı için yiyecek bulunmuyor. Hızlıca birkaç fotoğraf çektikten sonra yiyecek bir şeyler bulmak ümidiyle Delmece’den ayrılıp yollara düşüyorum.
Tepeden Gemlik manzarası.
Narlıya indiğim gibi ortamdaki mis gibi ızgara kokusu başımı döndürüyor ve hiç düşünmeden hemen Çam altı ızgaranın önüne yanaşıyorum. Koca günün yorgunlu üzerine karnımı doyurmuş olmanın verdiği mutlulukla Narlıdan birkaç kare.
Güneşin battığı saatlerde feribottayım.